Herkes ölür; şehadet yaşar

İki adam durdu karşı karşıya
Silahlı olan adam değildi yakından bakınca
Diğeri yaşayacak, adalet varoldukça

İki kişi karşı karşıya. Birinin elinde silah, diğerinin elinde tam teçhizat ahlak. Silahın ne yapacağı malum. Silahın karşısında olanın anlatımı hemen anlaşılmayacak yücelik yüklenmiş.

Silahı var eden egoyu sorgulamakla başlıyor, silahsız duran. Elde etmenin, sahiplenip biriktirmenin aracı silahı çırılçıplak açığa çıkarıyor silahsız olan.

Bir açıdan da başka bir şeyi işaret ediyor. Gidecek daha güzel bir diyar biliyor sanki. Mutluluk ülkesinden çağrılıyor gibi, asıl evine gitmek ister gibi duruyor. Öldürmek için silah tutana karşı, "İsrafa gerek yok, ölüm herkesin kapısını çalar,ama katilin çığlığı sürekli kalır ," diyor da silahı tutan hiçbir şey duymuyor. Kaskatı öfkenin kıskacında haksız konumunu, kan görme hevesiyle kurguluyor.

İki adam durdu karşı karşıya.
Birinin elinde silah
Diğerinde yanılmaz Hakikat

Geriliyor meydan. Kasları çatırdıyor arzın, bir kez daha ve çok açık, yüzde yüz beyazla yüzde yüz siyahın karşılaşması yaşanıyor.  Gücünü silahından alanla, onuru bir bayrak bilip dalgalandıran kaşı karşıya.

Ahiret terazisinin kefeleri Adeviye meydanında arza inmiş.

Cennet ve cehennem kapıları ardına kadar açık... Emanete sahip çıkan, emin olan, mazlumlar adına canı yola yatıran ve böyle böyle yüreğinden sonsuza yol bulan mutmain.

Çünkü onun yanmaz, yanılmaz, yıkılmaz Dostu var!

Çünkü o sırat-ı mustakim üzere yürüyen canının her istediğini yapmaz, yapamaz; adil olmak, ölçüye uymak, öfkeyi sabırla göğüslemek ona emanet edilmiş. Bütün erdemler onda kenetlenmiş.

İnsanlığın anlamı ona kayıtlanmış.

Eminlik; her yerde, her zaman ilk insandan kıyametin son müminine kadar tevhit ehlinin özelliği.

Emin olmak; erdemler cem edip, gülen bir yüzle, sırtlanmak.

Emin olan, kendisine emanet edilen elinden haksızca alınınca, sessizce evine dönemez. Meydanın orta yerinde, hak adına, canını verir de eminliğinden, erdeminden ödün vermez.

Ak bir alınla Rabbine kavuşmak için, dünyayı hiçe sayar. Onun bu duruşu katılaşan vicdanlara hayat taşır.

Onun bu duruşu inkârcıyı hayrete gark eder. Onun bu duruşu, bütün duruşları denetler. Yeryüzü bu kıyamet sahnesiyle imtihana durur. Kim nerede, kimden yana? Vicdanı olanla, öfkesine tapanları ayırır bu duruş. Tahtlarına sarılıp zalime destek olanla, dünyanın bir ucunda duasına gözyaşıyla yazanı birbirinden ayırır bu duruş.

Üçüncünün imtihanıdır asıl, Adeviye'de her insanı tek tek konumuna çağıran.  Üçüncüler neredesiniz? İnkârcılar, başka alemlerde zevk sarhoşu olanlar, müminler, Müslümanlar; yeryüzünde ne kadar milyarsanız, nerdesiniz ve hangi duyguyla, hangi tavır ve tepkiyle bu dehşet sahnesini karşılıyorsunuz?

Ve özellikle İslam dünyasının ezik, yetersiz, aklı karışık, niyeti sapmış yetkilileri... Alimleri, kurumları, yöneticileri; iki kişi karşı karşıya, birinin elinde silah diğerinin niyeti dolunaydan parlak.

Size bir hisse düşmez mi ey!

Üçüncü bir yol açmak mesela. Milletin yeniden iradesini konuşturma imkanı sunmak için plan yapmak, metin çıkarmak, hakem olmak aklınıza  gelmez mi?!  Zerre-i miskal sorumluluk duygunuz yok mu?

Adeviye'de yazılan destan, açılan kapı, herkese boy aynası oldu, kendi içini gösterdi insana. Dileyen gömülsün içine, dileyen tutsun kopmaz halkaya diye.

Adeviye gelecek bütün zamanı ve doğacak bütün çocukları emzirecek.

İnsanı onurunu dimdik ayakta tutan ebedi yaşarken, tahtlarına sarılıp, ümmetin nimetini düşmanın kursağına akıtan altın tuvaletli zalimler de ölecekler.

Ve er geç anlayacaklar:
Herkes ölür; şehadet yaşar.