Hayrat Şatır'ın adaylığı hakkında İhvan'ın söylemeyeceği şey

Biz Müslüman Kardeşler, Mısır'da hatta Mısır'ın da ötesinde siyasi, ekonomik ve toplumsal kalkınma projesine sahibiz. Ancak, siyasi faaliyetlerimizi aşamalı olarak gerçekleştirmenin doğru olduğuna inancımızdan dolayı kamu maslahatı için bu konuda fazla konuşmayacağız. Bu tür bir proje birbiriyle uyumlu çalışan ve birbirini tamamlayan bir ekibe ihtiyaç duyar. Ayrıca parlamento başkanlığının bizden olması kesinleşmesinden sonra mümkünse projeyi bizim liderlerimizin yürütmesini istiyoruz. Başbakanın İhvan'dan olmasını garantiledik. Şimdi, bu üç stratejik makamı yaklaşık yüzyıldır insanları kendisine çağırdığımız, Mısır, Araplar ve Müslümanlar için en iyisi olduğuna inandığımız uyanış projesini yönetmeleri için bizden birini, hatta en güçlü adamımızı Cumhurbaşkanlığına aday gösterdik.

Gerçek seçimlerin, Nasır zamanından beri başkanların yaptığı gibi gerçekleştirilmeyeceğini anladık. Her ne kadar süreci çok iyi planlayamasak da kendisiyle çalışamayacağımız birinin başkan olabileceği yönünde burnumuza kokular geliyor. Hele bir de bizim seçmen tabanımıza hitap edebilecek ve bize her koşulda itaat etme gibi bir düşüncesi olmayan Hazım Salah Ebu İsmail gibi biri başkan olursa o zaman işler karışır. Her ne kadar geçmişte kendi adıyla adaylığını koymuş olsa da örgütümüzün üyesi değildir.

Tabii ki İhvan bu kadar açık konuşmayacak. Bunlar hayali konuşmalar. Ancak cumhurbaşkanlığına aday koymama yönündeki sözlerini tutmamalarına neden olan şey büyük ihtimalle bu. Bundan yaklaşık bir yıl önce bir avukat, davetçi ve kendilerine yakın iyi bir hatibin, bütün anketlerde önde giden Amr Musa'dan sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığına en güçlü aday olacağını hesap edememişlerdi. İkisinin de mutlak çoğunluğu elde etmede başarısız olması durumunda –ki bu kuvvetle muhtemeldir- Ebu İsmail, Amr Musa'yla birlikte ikinci tura kalması durumunda Selefilerin desteği ve hatta bazı İhvan oylarıyla  başkanlığı kazanacaktır. İhvan, Amr Musa ile Ebu İsmail arasında tercihte bulunmayla karşı karşıya kaldığında, tabanlarını liberal aday Amr Musa'ya yönlendirirlerse son derece zor durumda kalacaklar. İşte siyasetin gerçek ve vahşi yüzü...

İhvan'ın uyanış projesi büyük ölçüde pragmatik olacak, bu yüzden devleti örneğin IMF ya da ABD'nin de yardımıyla, birlikte yönetecekleri kendileri gibi pragmatik birilerine muhtaçlar. Kesinlikle onları en iyi anlayacak kişi Amr Musa olacak. Onun idealist ve halk tabanı olan Ebu İsmail'den çok daha iyi pazarlık yapılabilecek kişi olduğu kesin. Örneğin, Ebu İsmail'in birkaç milyar dolar borç almaya ilişkin İhvan üyesi başbakanla anlaşmazlığa düştüğünde "Kim ki Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış kapısı aralar, ve onu hiç hesap etmediği yerden rızıklandırır." ayetiyle delil getireceğinden hiç şüphe yok. Kendisine bu kadar edebi ve veciz bir şekilde karşılık veren birine İhvan nasıl yanıt verecek? Amr Musa kesinlikle ayetle delil getirmeyecektir.

İhvan'ı anlamamız için onların aklı ve mantığıyla düşünmemiz lazım. İhvan'ın dışından bakıldığında tablo oldukça basit görünür. Bu tabloya göre hüküm vermek kolay. Ancak içerden bakıldığında tablonun son derece kompleks olduğunu görmek lazım. İhvan'ın daha önce örgütten olan Abdülmunim Ebu'l Futuh gibi ya da Ebu İsmail gibi davetçi birini neden aday göstermediğini anlamak için onların olaylarla gözüyle bakmamız gerekir.

Ebu'l Fütuh'un aday gösterilmesi durumunda işittim ve itaat ettim ilkesi İhvan'ın tolerans gösteremeyeceği ölçüde ihlale uğrar, itaatin olmadığı durumda ise cemaat olmaz. Ebu İsmail'in durumunda ise onun İhvan'a kör bir itaat içerisinde olmayacağı kesin olduğundan hem onların diliyle konuşacak hem de İhvan'ın üstünlüğünü reddedebilecek bir cumhurbaşkanı profili ortaya çıkacak.

67 Felaketinden önceki döneme bir dönüp bakalım. İhvan, bizzat kendisini "İslami çözüm" olarak gören Suud Krallığı dışında, Mısır'da ve İslam dünyasında "İslami Çözüm"ün tek temsilcisi olarak görüyordu. Bu nedenle Suud'la ve müteveffa kralı Faysal bin Abdülaziz'le işbirliğine gittiler. Nasır'ın hezimete uğramasından ve 70'teki ölümüyle birlikte Enver Sedat'ın Cumhurbaşkanı olarak yönetime gelmesinden sonra yenilginin olumsuz etkileri ve siyasi çıkar onların "Allah'a dönme"sine yol açtı, bu nedenle birleşerek siyasal İslam'ın yükselişine birlikte tanık olduk. Tabii bu süreçte İhvan'ın başlattığı çizgiye başka İslami hareketler de girerek siyasal İslam tekelini kırdılar.

İlk alternatif kendi onaylarıyla oldu. Kaygılıydılar, tutuklamalar hareketi oldukça yıpratmıştı. Dönüşümlerin samimiyetinden emin değillerdi. Bu nedenle, Abdülhamid Köşk ve Muhammed el Mahlavi gibi kendilerine yakın ancak kendi adlarına konuşmayan vaizlerin ve davetçilerin çıkmasını desteklediler. Bu vaizlerin kasetleri, Mısır'da ve başka Arap ülkelerinde İslami davetin yayılması konusunda oldukça önemli roller üslendi. İhvan üyesi olmadıkları için güvenlik kovuşturmasına maruz kalmaktan kurtuldular. Mısır üniversitelerinde faaliyet gösteren Cemaat-i İslami bile ilk yıllarında İhvan'dan çok da uzak değildi, bilahare bağımsız bir çizgi oluşturdu ve açık bir selefi tavrı benimsedi.

İkinci alternatif de kendilerinin eliyle gerçekleşti. Hüsnü Mübarek döneminde kendilerine yönelik kuşatmayla birlikte mesajlarını gençlere iletmelerini sağlayacak alternatifleri teşvik ettiler. Bunların önde geleni, 90'lı yıllarda büyüyen ve orta tabakaya ya da orta-üst tabakaya mensup gençleri etkileyen Amr Halid'dir. Devrim kıvılcımının çakılması ve planlanmasında en büyük payı olan "Hepimiz Halid Said'iz" adlı internet sitesini yöneten üç kişinin İhvan'ın faaliyetlerini duyurduğunu çok az kişi bilir.  Bu üç kişinin arasında devrimin tanınmış isimlerinden Vail Ğuneym de vardır.

Diğer bir alternatif ise kendilerine karşıttır. Kendisine gerçek bir alternatif olmak istemektedir. Bu alternatif, üç farklı çizgide ortaya çıkan Selefi harekettir: hükümetlere bağlı, onlarla savaşan cihad yanlısı ve siyasi. Bu, sadece Mısır'da değil, bütün Arap dünyasında böyledir. 80'lerin başlarından beri her İhvan yapılanması ortaya çıktığında karşısında mutlaka ona paralel ve karşıt bir selefi yapılanma olmuştur. Bu nedenle iki yapılanma arasında henüz taraflardan hiç birinin bu konuya değinmediği soğuk bir savaş sürmektedir. Aralarında her ne kadar içtihat farkı olsa da İslam düşmanlarının işine gelecek bir şeyler söylemeye yanaşmamaktadırlar.

Bu açmaz, liberal yönelime sahip yönetimlerle çatışmaya alışmış olan İhvan'ı rahatsız ediyor. Zira bu yönetimlerle arasındaki fark son derece açık. Ancak selefiler öyle değil. İhvan'ın söylemiyle hareket ediyorlar ya da bu söylemin bir kısmını kullanıyorlar. Bazen iç içe geçiyorlar bazen birbirlerinin elemanlarını kapmaya çalışıyorlar, uzun vadede aynı hedefleri paylaşıyorlar ama hiçbir şekilde İhvan'a itaat etmiyorlar.

İhvan da tıpkı diğer Mısırlılar gibi Selefilerin aldığı yüksek oy oranıyla şok oldu. İnceleme merkezleri selefilerin başarısının basit halk katmanlarının bulunduğu yerde daha yüksekti. Sanki lisanı halleriyle İhvan'ın gaçmişte "Çözüm İslam'dır" sloganına geç cevap vermişlerdi. Bunun yanında Mısırlıların oylarının yarısını elde etmesi modernist ve liberal partilerin yenilgiye uğramaları, İhvan'a Mısır halkının İslam'ın çözüm olmasını istediği şeklinde bir mesaj olarak yorumlandı. Bu da İhvan'ın devrimden hemen sonra iktidar tekeli kurmayacağı yönündeki sözünden dönerek söz konusu mesajı İslam'a biat olarak yorumlayıp iktidarın bütün noktalarını ele geçirme yönündeki yaklaşımlarını da bizlere açıklıyor.

Selefilerle olan sorunları şu ki, siyasi oyunun kuralları değişmediği taktirde onlara bağırıp çağıramazlar. Demokrasi onlara Selefilerin güçlenmesinin önünü açan halkın isteğine ve taleplerine saygı göstermeyi dayatıyor. Bu nedenle de birleşik kaplar teorisi ortaya çıkıyor. İlerlemezsen başkaları ilerler, limiti yükseltmezsen başkaları yükseltir.

Bu yüzden Mısır yönetimine cemaatimizin önde gelen isimlerinden birini yani Hayrat Şatır'ı aday göstermemiz kaçınılmazdı. Biz Mısır'ın kalkınmasını istiyoruz, ancak Mısır'ı yönetmeden önce Selefileri yönetmemiz, onları başıboş bırakmamız gerekiyor. Bazen bizleri zor duruma sokabilir, bazen istemediğimiz çatışmaların içine bizi sürükleyebilirler. Ta ki zamanı gelip de bazıları bize katılarak hizaya gelene bazıları da bu işlerden bıkıp yeninden mescitlere davete yönelirler. Geriye çok az bir asi selefi kalır, onlara da demokratik oyunun kuralları içerisinde tahammül edebiliriz.

İşte bu Müslüman Kardeşler cemaatinden kimsenin açıkça söylemeyeceği şeydir.

Dünya Bülteni için El Hayat gazetesinden Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.