Haşim Kılıç'ın Anayasa Mahkemesi Başkanlığı

Terörle mücadelenin yanında Türkiye'nin bir başka kadim sancısı akıp gidiyor.

Bakın o sancı nasıl somutlaşıyor:

Anayasa Mahkemesi'nin ilk kadın başkanı Tülay Tuğcu'nun emekli olmasından bu yana, yüce mahkeme içinde başkanlık seçimleri devam ediyordu. Turlar turları izlemiş, bir türlü bir aday üzerinde çoğunluk sağlanamamıştı.

Nihayet, geçtiğimiz günlerde seçim sonuçlandı, bir aday üzerinde çoğunluk sağlandı ve Başkan seçildi.

Anayasa Mahkemesi'nin yeni Başkanı Haşim Kılıç'tı...

Haşim Kılıç ismi işte o kadim sancının gün yüzüne çıkmasına yol açtı.

Eşi başörtülü idi, kendisi muhafazakâr biliniyordu.

Öyleyse didiklenmeliydi.

Bugüne kadar verilen kararlarda benimsediği görüşler, Anayasa Mahkemesi'ne geliş seyri vs... tek tek sorgulanmalıydı.

Bir gedik bulmak için bütün malzemeler en ince ayrıntısına kadar yoklanmalıydı.

Sayıştay'dan gelmişti, hukukçu değildi, Refah davasında şöyle, başörtüsü davasında böyle oy kullanmıştı...

Daha neler neler?

Oysa Anayasa Mahkemesinin yasal statüsü buydu, Haşim Kılıç bu statü içinde orada görev yapmaktaydı. Bugüne kadar verdiği oyların niteliği kabul edilmese bile, yasallığı tartışılmamıştı. Üstelik Başkan vekili idi.

Üstelik, geçmiş dönemde Atatürkçü – laik çizgideki titizliği bilinen Cumhurbaşkanı Sezer'in Anayasa Mahkemesi'ne seçtiği üyelerin oylarıyla başkanlığa seçilmişti.

Ne olmuştu şimdi ki, Haşim Kılıç, boy hedefine yerleştirilmişti.

Üstelik, terör gibi hayati bir gündemin ağırlığı devam ederken, medyanın bazı köşelerinde nasıl bir hassasiyet, bu konuyu öne çıkarma gereği duymuştu?

Bunu anlamak zor değil.

Bu, bir kesimin Anayasa Mahkemesi'ne biçtiği, bir yargı kurumundan öte, özel misyonla alakalıdır.

Cumhurbaşkanlığı'nın da öyle bir özel misyonu vardı o kesime göre, onun için Cumhurbaşkanlığı seçimini de "Bir kalenin düşmesi" gibi algıladılar ve o noktada bir tür savaş verdiler. İlginçtir, Anayasa Mahkemesi o gerilimde, önemli bir rol üstlenmişti.

Ayrıca zaten Cumhurbaşkanlığı gerilimi ile Anayasa Mahkemesi arasında da bir alaka vardı.

Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi üyelerinden bir kısmını da tayin etmekteydi. 

Ya şimdi Anayasa Mahkemesi de misyon kaybına uğrarsa...

Telaş buydu.

Ya diğer yargı organları da misyon kaybına uğrarsa...

Ya YÖK de misyon kaybına uğrarsa...

Misyon kaybından kasıt, onlara göre, toplumu yukardan aşağıya denetleme rolü idi.

"Ya devlet halkı denetleyemez hale gelirse..." gibi bir şeydi ifade edilen...

Haşim Kılıç'ın seçilebilmesi Anayasa Mahkemesi'nde bir denge değişiminin işareti miydi?

Sanırım asıl endişe buydu.

Şayet Haşim Kılıç seçilebildiyse, o zaman oy dengesi değişmiş demekti.

Bu durumda, yüce mahkemedeki başka oylamalarda da denge değişirse...

Yüce Mahkemede bir çok karar, 6'ya 5 şeklinde çıkmaktaydı. Ve işte Haşim Kılıç, 6'ya 5 oyla başkan seçilmişti... Bundan sonra, ya kritik davalar böyle sonuçlanırsa...

Evet, asıl endişe bu olmalıydı.

Tabii bu endişe, Yüce Mahkeme'nin bundan önceki kararlarına bir başka açıdan yanlılık izafe etmek anlamına gelmekteydi ama, ona dikkat eden yoktu.

Ben, Haşim Kılıç'ın seçilebildiğini duyduğumda hadiseyi, Türkiye'nin normalleşme sürecinin bir parçası olarak değerlendirdim.

Bana göre Haşim Kılıç'ın seçilememesi bir zorlamaydı. yıllardır oradasınız, nerede ise en kıdemli üyesiniz, başkan vekilliği yapmaktasınız ve seçilemiyorsunuz. Tek sebep var;  kimliğiniz...

Yüce Mahkeme için bu normal mi?

Anayasa Mahkemesi'nin laiklikle ilgili verdiği kararlar hep tartışılmıştır. Laiklikle bağlantılı siyasi kararları da tartışmalıdır. Herhalde, Haşim Kılıç'la ilgili bugüne kadarki tavırda, mahkeme üyelerinin bu yöndeki eğilimleri etkili olmuştur.

Şimdi bu tavır daha esnek hale gelmiş olmalı ki, bu sonuç çıkmıştır.

Peki, Haşim Kılıç Başkan olunca Anayasa Mahkemesi'nin laiklikle ilgili hassasiyeti ortadan kalkacak mıdır?

Bunun hiç de böyle olmayacağı, Haşim Kılıç'ın ilk demeci ile ortaya çıkmıştır. Nitekim yeni başkan daha ilk demecinde laiklik konusundaki hassasiyetlerinin altını çizmiştir.

Beklenebilecek olan, belki, yüce mahkemenin üyelerinin katkısı oranında laikliğin daha dengeli bir yoruma kavuşturulmasıdır. Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğunu, normalleşmenin bir de o alanda gerçekleşmesi gerektiğini kim görmezden gelebilir? 

Haşim Kılıç'ın Türkiye'nin dengelerini, hassasiyetlerini bilen bir insan olduğunda kuşku olmamak gerekir.

Ama Türkiye'nin acilen normalleşmeye de ihtiyacı vardır.

Şimdi insanlarımızın, "Keşke sayın Kılıç'ın başkanlığı böyle bir normalleşmenin adımı olabilse" diye düşünecekleri muhakkak.

Ak Parti iktidarı da, halkın böyle bir yönelişini,  yani daha dengeli bir laiklik yorumunu aradığını ortaya koyuyor.

Öyleyse, olan biten karşısında "Nereye gidiyoruz?" tedirginliğine düşmemeli,   normalleşme sürecini geliştirmeye yönelmeliyiz. Bundan Türkiye kazançlı çıkacaktır. Gerilim alanlarının azaltılması Türkiye'ye yarayacaktır.

Çünkü her türlü gerilim Türkiye'nin enerjisini boşa akıtmasına yol açıyor.

Gerilimlerinden kurtulmuş bir Türkiye'ye doğru yürüyüş, en sağlıklı yürüyüştür.

Onun içindir ki,  Anayasa Mahkemesi'ndeki gelişmeyi Türkiye için olumlu bir adım olarak görmek gerekir.