Harekâtın bilançosu ve sivil çözüm


 

Çok söylenmiş ve bazıları söylene söylene içeriğini kaybetmiş olsa bile bazı ana noktaları tekrar etmek yararlı:
1. Kuzey Irak'ın Türkiye'ye bakan coğrafyasında saatler 1999 öncesine geri alındı. O bölge, PKK'nın oraya her yerleşme teşebbüsünde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyon alanıdır artık.
2. TSK yaz ve kış, her hava şartı ve durumda PKK'yı vurabilecek, örgüte ciddi zayiat verdirecek kapasitesini aradan geçen bunca yıla rağmen
hâlâ koruduğunu gösterdi.
3. Eskiden de Türkiye dışında TSK 'alan kontrolu' yapmazdı, bundan böyle de yapmayacak, ama o coğrafyada PKK için hayat çok ama çok daha zor.
4. PKK buna rağmen eylem yapabilir ama 90'ların ikinci yarısındaki taktiklerine, yani üç-beş kişilik gruplara bölünmeleri şartıyla. Bu taktiğin örgüt açısından ana sakıncası, PKK'dan kaçışların da daha zor kontrol edilebilir hale gelmesi.
5. Son operasyonla TSK, örgütü Kandil'e geri çekilmeye zorladı. Hava kuvvetlerinin Kandil'e kadar gidip gitmediğini, insansız hava araçlarıyla ve ABD uydularından alınan anlık istihbaratın bu coğrafyaya kadar uzanıp uzanmadığını bilmiyoruz, ama uzanırsa sürpriz olmaz.
***
Bunlar benim görebildiğim bazı ana noktalar ve Türkiye'nin ayrılıkçı terör örgütüne karşı elde ettiği askeri kazanımlar. Bu askeri kazanımlar ucuza elde edilmedi ve bu kazanımlar sayesinde de bir süre için ciddi bir güvenlik ortamı oluşturuldu.
İşte bu güvenlik ortamı, adına 'sivil çözüm' denen ama ne olduğu tam olarak tarif edilmeye muhtaç çözüm paketinin önünü açan, uygulanma şansını yükselten bir zaman dilimini bize sunuyor.
Sunuyor ama Radikal'in dün yayımlamaya başladığı soruşturmayı okuyan dikkatli gözlerin de fark ettikleri gibi, bırakın görüş beyan eden Türklerle Kürtler arasında bir benzerliği, Kürtlerle Kürtler arasında, hatta aynı partide görev yapan Kürtler arasında bile bir söz birliği, bir uzlaşma bulunmuyor.
Tabii öne çıkan bazı unsurlar var: Mesela 'eşit vatandaşlık'ın altının çizilmesi, eşitsizliğe sebep olan unsurların ayıklanması talebi gibi, mesela dil yasaklarının kaldırılması gibi, mesela eğitimde Kürtçenin kullanılması gibi.
Ancak kanaat önderlerinin dile getirdiği bu görüşler siyaset cephesinde ciddi bir direnişle karşılanıyor. Başbakan'ın Diyarbakır'da söylediği, 'Bekâra karı boşamak kolay' cümlesine yansıyan mantık şu an hükümetin soruna bakışını da özetliyor.
Oysa Türkiye'nin belki de bütün enerjisini bu soruna vermesi, bir ortak çıkış yolu, herkesin en azından üzerinde prensipte uzlaşacağı bir planı ortaya koyabilmesi ve parlamentonun da konuya öncelik vermesi gereken zamanlarda yaşıyoruz.
Daha önce de yazdım, Türkiye'nin siyasetçilerinin de ellerini taşın altına sokup risk almasının zamanı geldi, geçiyor.
Bizim sağ-muhafazakâr siyasetçilerimiz, Kürt sorunuyla uğraşmaları halinde Batı'da oy kaybedeceklerine inanırlar. Oysa, bu sorunun çözülmesi, bence en çok Batı'da oy kazandırır onlara.

Kaynak: Radikal