Gündem ve araştırma geliştirme meselesi

Yazılı, görsel ve internet basını üzerinden bir araştırma yapıldığında her toplumun en çok hangi konuları konuştuğunu görebiliyoruz. Bir toplumun en çok konuştuğu konular da, bir biçimde, en çok önem atfettiği konular olarak algılanabilir.  
 
Bir toplumun da en çok önem atfettiği konular, o toplumun yönelimini, şöyle ya da böyle belirlemeye aday konulardır.

Bu tür bir araştırma yapılsa acaba Türkiye'nin en çok konuştuğu konular neler çıkar?

Son aylarda aslında neler konuştuğumuz belli; terör toplumun maalesef hiç gündeminden çıkmayan konusu; ama son aylarda yine askerî muhtıralar, hukuk muhtıraları, Cumhuriyet mitingleri, laiklik gibi konular da ön planda.

Her sağduyulu yurttaş ise bu konuların aslında seneler, seneler önce aşılması gereken konular olduğunun bilincinde.

Son günlerde ise yaşanan terör facialarına paralel olarak yeniden büyük bir akl-ı selim kaybının içine girmişiz gibi bir görüntü çevreye egemen oluyor.

Farklı vesilelerle ifade etmeye çalıştığım bir konu, bizim toplumun temel gündem maddelerinin aslında 1920'lerden bu yana pek değişmediği; o yıllarda da Türkiye, Kürt meselesini, din devleti meselesini, Ermeni konusunu, fakirliği konuşuyor, aradan doksan sene geçiyor; bakıyorsunuz yine temel gündem maddeleri aynı ve alınan mesafe bir arpa boyu.

Bu "arpa boyu" meselesine kafayı takarsanız, aklınıza ilk gelen ihtimal, burada konuşulmayan konuların başında bilim ve araştırmanın geldiği; bilim ve araştırma gibi bir konu bile YÖK üzerinden ve tümüyle siyasî bir çerçevede gündeme geliyor.

Bilim ve araştırma konusunun dışlandığı bir toplumsal tartışma ortamında da konunun eninde sonunda Kürt meselesine, Cumhuriyet mitingleri garabetine dayanması kaçınılmaz oluyor.

Bilim ve araştırma konusu ise zaten öyle konuşularak da mesafe alınabilecek bir konu pek değil; bir toplum bu alanda mesafe almak ve eski takıntılarını da bu vesileyle geride bırakmak istiyorsa, yapılacak iş önce bu konuya bütçe ayırmak.

***

Avrupa Birliği Komisyonu bu ay başında yayınladığı bir raporda hem AB şirketlerinin konuya yönelik bütçelerini inceliyor hem de bu bütçeleri ABD şirketlerinin ayırdığı bütçelerle mukayese ediyor.

2006 senesinde AB üyesi ülkelerin büyük şirketlerinin araştırma ve geliştirmeye ayırdığı kaynakta yüzde 7,4'lük bir artış var ve bu artış, geçmiş senelerin en büyük artışı; 2005 senesinde söz konusu artışın yüzde 5,3 ile sınırlı olduğunu belirtelim.

Bu artış oranları, AB üyesi ülkelerin de araştırma konusunda uzun süren bir belirsizlik dönemini geride bırakmak istediklerinin ve böylece ABD ile aralarında oluşmuş açığı kapatmaya yöneldiklerinin bir ifadesi gibi duruyor; ama tabiri mazur görürseniz, "kazın ayağı pek öyle değil".

Küresel planda büyük şirketlerin araştırma-geliştirme bütçelerinin 2006 senesinde artış oranının yüzde on dolayında yani AB üyesi ülkelerin şirketlerinin artış oranının üzerinde olduğu görülüyor.

Bu konuda dünya lideri konumunu kaybetmeyen ABD şirketlerinin 2006 senesinde araştırma-geliştirmeye ayırdıkları bütçenin büyüme oranı yüzde 13,3; diğer bir anlatımla ABD şirketlerinin araştırma bütçelerinin artış oranı AB şirketlerinin araştırma bütçelerinin artış oranını 2006 senesinde altı puan dolayında geçiyor.

2005 senesinde ise söz konusu fark üç puan dolayında; bu artış oranları farkı sürdüğü sürece AB'nin Lizbon stratejisinde amaçladığı hedefin yani ABD ile aralarındaki bilim-araştırma farkının orta vadede kapanması hedefinin gerçekleşmesi çok zor.

AB, bu farkı kamusal araştırma projeleriyle kapatmak isteyebilir; ama bunun da kolay olmadığı ve etkinlik düzeyinin düşük olduğu biliniyor.

***

Meseleye şirketler bazında yaklaştığınızda ortaya ilginç sonuçlar çıkıyor.

ABD'nin ünlü ilaç firması Pfizer'in 2006 senesinde araştırmaya ayırdığı kaynak sekiz milyar dolar düzeyinde ve bu büyüklük, Türkiye'nin bir bütün olarak bu alana yaptığı toplam harcamanın üzerinde.

İkinci en büyük araştırma harcamasını ise ABD'li Ford Motor yine yaklaşık sekiz milyar dolarla gerçekleştiriyor; bizim otomotiv firmamız TOFAŞ ise aynı sene yani 2006'da araştırma-geliştirmeye 184 milyon dolar ayırmış, 290 kişiyi de bu konuda istihdam etmiş.

Diğer bir ifadeyle TOFAŞ'ın araştırma-geliştirmeye ayırdığı kaynak Ford Motor'un ayırdığı kaynağın yaklaşık ellide biri; üstelik Türkiye'nin önümüzdeki dönem büyüme ve istihdam projeksiyonlarını da otomotiv sektörü üzerinden yaptığını burada ekleyelim.

Avrupa'ya döndüğümüzde de durumun pek farklı olmadığı anlaşılıyor; Alman Daimler-Chrysler otomotiv firmasının 2006 senesinde araştırma-geliştirmeye ayırdığı kaynak yedi milyar doların üzerinde.

Bu konuda geri kaldığı söylenen Fransa'da bile Renault firmasının araştırma-geliştirme bütçesi üç milyar dolar düzeyinde; keza, yine bir Fransız otomotiv firması Peugeot'nun Ar-Ge bütçesi de üç milyar dolara çok yakın.

Yani, hem Renault hem de Peugeot tek tek, aşağı yukarı Türkiye kadar araştırma-geliştirme harcaması yapıyorlar.

ABD'de büyük bir sıkıntı sürecinin içinde bulunan General Motors firması da senede yedi milyar dolarlık araştırma harcaması yaparak bu zor dönemi atlatmaya gayret ediyor.

***

Bu konuya ilişkin çok şey söylemek mümkün; ama benim bugün konuya ilişkin ilk aklıma gelen nokta, araştırma-geliştirmeye daha az kaynak aktardığınız sürece toplumun temel gündem maddeleri laiklik, Kürt meselesi, Cumhuriyet mitingleri olmayı sürdürecek.

Kimileri bu perspektifin karamsar bir perspektif olduğunu öne sürebilir; ama orta vadede bu çok verimli olmayan konuları geride bırakmanın yegâne yöntemi galiba bu.

Kısa vadede daha fazla demokrasi, daha fazla ifade özgürlüğü mutlaka ama mutlaka sorunların çözümüne katkı yapacak; ama orta ve uzun vadede küresel rekabette avantajlı konumlara geçmek yani araştırma-geliştirmeye daha fazla kaynak aktarmak şart.

Bugünden yapılması gereken en azından mesela Kürt meselesi ile Ar-Ge meselesinin ilişkisini, kimilerine uçuk da görünse, konuşmaya başlamak.
 

Kaynak: Zaman