Gül ve Erdoğan'ın basına taahhüdü

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen salı günü TBMM'de yaptığı teşekkür konuşması ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından cuma günü okunan hükümet programının basınla ilgili bölümleri arasında çok önemli bir benzerlik var.
Her iki metinde de "bağımsız, tarafsız ve sorumlu bir medya"nın önemi vurgulanıyor.
Önce Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleriyle başlayalım.
Gül, konuşmasında önce "toplumsal güven duygusunu sarsan hastalıkların başında yolsuzluklar ve haksızlıkların geldiğini" vurguluyor.
Cumhurbaşkanı'na göre, "yolsuzluk ve haksızlığın ortadan kaldırılmasının en etkili yöntemi kamu hayatında şeffaflığın sağlanmasıdır."
Gül, "Her vatandaş, ihtiyacı olan her bilgiye en kısa sürede erişebilmelidir" dedikten sonra şöyle devam ediyor:
"Bireylerin doğru bilgiye ulaşabilmesinin en kestirme yolu ise bağımsız, tarafsız ve sorumluluğunu müdrik bir medyanın varlığından geçer."

GÜL'ÜN DAVETİYESİ
Demek ki, Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'de A) bağımsız, B) tarafsız ve C) sorumluluğunun bilincinde bir basın görmek istiyor. Çok güzel.
Burada basının sorumluluğunu iki anlamda görebiliriz. Bunlardan birincisi, basının sorumluluk duygusuyla ve etik ölçüleri gözeterek yayıncılık yapmasıdır.
Ancak ifadelerin bağlamına baktığımızda, Gül'ün yolsuzlukların üzerine gidilmesini basının sorumluluğunun önemli bir parçası olarak gördüğü sonucunu da çıkarabiliriz.
Hatta, Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerini, basına yolsuzlukların üzerine gidilmesine dönük bir davetiye olarak da alabiliriz.

DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ
Hükümet programı incelendiğinde ise basının öncelikle "sivil toplumun güçlenmesi ve etkili bir kamuoyu denetimi" gereğinin vurgulandığı bir bölümde ele alınması dikkat çekiyor.
Bu bölümde, "karar alma süreçlerine sivil toplumun da dahil edileceği, anayasa ve yasa değişikliklerinde de en geniş toplumsal mutabakatın aranacağı" taahhüdüne yer veriliyor.
Bu taahhüdün hemen ardından "hükümetimiz medyanın bağımsızlığına önem vermektedir" denilerek, şu görüşler ekleniyor:
"Bireylerin doğru habere ulaşma hakkı, güçlü bir demokratik kültürün oluşması için birinci şarttır. Şeffaf bir yönetim, ancak bağımsız, tarafsız ve sorumlu bir medyayla mümkün olabilir.
Bunun için de medyanın çoğulcu, şeffaf ve rekabetçi bir yapıda gelişmesi için gerekli adımlar atılacaktır."
Görüleceği gibi, bağımsız ve tarafsız medyaya atıf yapılan bir cümle Gül'ün konuşmasıyla kelimesi kelimesine örtüşüyor.
Aradaki fark, Gül bağımsız medyaya olan ihtiyacı yolsuzluklar bağlamında ele alırken, hükümet programında bu ihtiyacın daha çok kamuoyu denetimi, demokrasi kültürü ve demokratik katılım bağlamında formüle edilmiş olması.

BU VAATLER BİRER SENET
Hükümet programında, ayrıca medyanın çoğulculuğuna, şeffaflığına ve rekabetçi yapıya yapılan atıflar da yerindedir.
Her iki metni de önemsiyoruz.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın açıklamalarındaki vurgulamalar, gelişkin demokrasilere özgü evrensel ölçüleri yansıtıyor. Bu ölçülerle mutabık olan herkesin, altına çekinmeden imza atacağı görüşler bunlar.
Bununla birlikte, özellikle Başbakan, bağımsız ve tarafsız basına yaptığı vurgu ve demokrasi kültüründen söz ederek basından gelecek eleştirileri tahammülle karşılama yükümlülüğünü de üstlenmiş oluyor.
Bağımsız medyanın olmazsa olmaz ilkesi, eleştiri hakkından feragat etmemektir.
Basın eleştiri hakkını kullandığında sıkça kızan ve yaptığı hiddetli çıkışlarla tanınan Başbakan Erdoğan, bakalım yeni dönemde bu taahhüdünü hayata geçirebilecek mi?
Ayrıca, bağımsız çizgide giden basın kuruluşlarının salt bu nedenle karşılaşabilecekleri sıkıntılar belirdiğinde, Cumhurbaşkanı'nın 29 Ağustos 2007 tarihli konuşmasını hatırlayıp ağırlığını koyması beklenebilir.
Bu aşamada, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yeni dönemde basına bakışlarına ilişkin taahhfütlerini iyi niyetle imza attıkları birer senet olarak alıp dosyamıza koyuyoruz.

Kaynak: Milliyet