Gösteri sürüyor… ve sürüyor

"Ortadoğu Barış Süreci" büyük bütçeli Broadway müzikallerinden birine benziyor; yıllarca devam ediyor ama her yeni gösterimde kadro değişiyor. Ne var ki, kimilerine bayatlamış bir yapım gibi görünebilen şey, giriş ücretini vermek isteyen safdil kalabalık için tazeliğini koruyor.

Ortadoğu Barış Süreci'nin yapımcıları, birkaç saatlik dramatik kaçışın aksine, nasılsa, seyircilerin Madrid, Oslo, Londra, Washington ya da Sharm el-Şeyh'te yapılanlar gibi sahnede gördüklerine ve Filistin'deki batı destekli Siyonist sömürgeciliğin sebep olduğu çatışmanın sona erdirilmesi ihtimalinin varlığına gerçekten inanacağını umdular.

Son gösterimde Condoleezza Rice uzun süreli çatışmanın sonlanmasını, sonuçta "iki devletli çözüm"ün başını çektiği "sürecin" içine yerleştirerek yetenekli bir diplomasiyle karara bağlayan dışişleri bakanı rolünü oynuyor. George Bush, hep savaş kışkırtıcısı rolünü oynamaktan sıkılmış bir biçimde, mirasına bir göz atıldığında İsrail sömürgeciliğinin önünü açmaya yıllarını harcayan ama şimdi öncelikle ve herkes için çatışmayı barışçıl şekilde sona erdirmeyi öneren çirkin ördek başkan rolünü deniyor.

Diğer anahtar aktörler, kendisini Ramallah Yeşil Bölge'de tutan gücün tek dayanağı Amerikan ve İsrail silahları olan ve Filistinlilerin lideri Yaser Arafat'ın yerini alan Mahmut Abbas ve sahneyi beklenmeyen şekilde terk eden Ariel Şaron'u dublörü Ehud Olmert.

Özel konuk oyuncu ise marjinal Avrupalı gücün başbakanı olarak uzun ve tartışmalı koşusunu henüz tamamlamış ve dalgalanan kariyerine hayat verebilmek için barış sürecine "dörtlü özel temsilcisi" olarak katılmayı uman Tony Blair.

Bir keresinde gerçeklik gösteriyi bozmak için sahneye fırladı; bu durum, yapımcıların başkan Bush'un bu sonbaharda bir ara anahtar konumdaki liderlerle bir toplantı düzenlemeyi planladığı Annapolis'e bir tur yapmak için hazırlandığı sırada bir kez daha yaşandı.

Geçen hafta Abbas'ın temsilcilerinin İsrailli meslektaşlarıyla buluşarak Annapolis'teki toplantının açılışını yapmak için bir "ilkeler deklarasyonu" hazırlamaya çalışmalarından hemen sonra, İsrail ordusu ve Batı Şeria'yı ikiye ayırarak komşu bir Filistin devletini imkansız hale getiren ve zaten yekpare olan Yahudi yerleşimlerini daha da genişletmek amacıyla işgal altındaki Doğu Kudüs'ün yanındaki Filistinlilere ait 300 akrelik (yaklaşık 1300 km2) toprağa el koyduğunu açıkladı. 1993'te barış sürecinin başlamasından beri İsrail sadece Yahudi topluluklarının yaşayacağı tamamen gizli yerleşim yerleri inşa etmek için Washington D.C. büyüklüğünde toprağa el koydu ve sahnedeki aktörlerden hiçbiri bunu durdurmak için parmağını bile kıpırdatmadı.

Rice hayal kırıklığı rolü oynuyor: Abbas'la birlikte yaptığı bir basın konferansında "Açıkçası artık bir Filistin devleti kurma zamanı" diyor. "Açıkçası, fotoğraf çektirmek için insanları [Annapolis toplantısına] davet etmekten daha iyi işler yapabiliriz". Yine de bunu anlasa bile şanslı sayılabilir. Toplantı tarihi şimdiden sadece artan İsrail sömürgeciliği yüzünden değil Filistinliler ve İsrailliler arasında iki devletli çözümün neye benzediğinin ayrıntılarına ilişkin esasta bir anlaşma olmaması sebebiyle dönüşe rağmen geri çekildi. Birçok yerde ve kitabım "Tek Ülke"de tartıştığım gibi parçalanmak sayesinde gelecek barış ulaşılamayacak bir fantezidir.

Dahası, kendi tarafının temsilci olduğunu iddia eden oyunculardan hiçbirinin tartışacak güvenilirlik ya da gücü de yok. Filistinlilerin birçoğu, sevimli işbirlikçiler olarak gördükleri Abbas ve seçilmemiş kafadarlarının yapabildiği tek şeyin, sahibin masasındaki yerini kaybetmemek olduğu kararına varmış durumdalar. Filistinliler arasında birlik için kahredici bir arzu olmasına karşın, Avrupa Birliği ve ABD tarafından şantaj gören ve ayartılan Abbas, Hamas tarafından kazanılan 2006 seçimlerinin sonuçlarını tersine çevirebilmek için İsrail ve ABD tarafından silahlandırılan ve desteklenen El Fetih milislerinin çabaları sonucu oluşan yarılmayı tamir edebilmek için Hamas'la konuşmayı reddediyor. Hamas'la görüşülmeden ciddi bir barış da söz konusu olamıyor.

Katmerli rüşvet soruşturmalarını savuşturan Olmert aynı zamanda Filistinlilerle herhangi bir durumda barış içinde yaşamayı ya da eşitliği onaylamayacak Yahudi ırkçılarının çoğunluğuna dayanan bir koalisyonun da başı. Tony Blair geçen hafta bu koalisyonun liderlerinden biri olan baş faşist Beitenu Partisi'nin başkanı Avigdor Lieberman'la buluştu. Haaretz'e göre Lieberman, Blair'e İsrail-Filistin çatışmasına dair herhangi bir çözümünün "İsrail'in Arap vatandaşlarını da kapsayacağını, olası bir antlaşmanın temel ilkelerinin toprak takası ve nüfus transferini de içermesi gerekeceğini" anlattı. Diğer bir deyişle, İsrail vatandaşı bir milyon Filistinli kovulmadan barış mümkün olmayacak. Lieberman eğer Olmert, Annapolis'te sınırlar, yerleşimler ve İsrail tarafından sınır dışı edilen Filistinli mültecilerin hakları gibi "temel meseleler"i tartışırsa bile hükümetin keyfini kaçıracağı sözünü tekrarladı.

Haaretz, Blair'in kıdemli İsrail yetkilisinin etnik temizlik çağrısını yinelemesi karşısındaki tepkisini kaydetmiyor (eğer Ian Paisley protestanların egemenliğinin ebedi kılınabilmesi için bulundukları altı ülkeden de katoliklerin kovulması gerektiğini, aksi takdirde bir barışın olamayacağını kamuoyu önünde açıklasa Blair nasıl bir tepki verirdi?). Ama bu, Avrupa Birliği ve ABD yetkililerinin isteyerek (ve muhtemelen onun seçilmiş olduğunu öne sürerek) Lieberman'ın itirafçı etnik temizlikçileriyle buluşması ve hala işgal altındaki Filistinlilerin demokratik yoldan seçilmiş temsilcisi Hamas'la anlaşmayı reddetmesi, sürecin nasıl iflas ettiğinin bir ölçüsü sayılabilir. Hamas liderleri İsrail'e uzun süreli bir ateşkes ve Blair'in çok gurur duyduğu Belfast Antlaşması'yla düzenlenen Kuzey İrlanda modeli üzerinde kesin görüşme tekliflerini tekrarladılar.

Blair, Kuzey İrlanda'da çatışmaları sona erdiren şeyin kendi cazibesi değil, etnik-dini kimliği ne olursa olsun bütün insanların eşit olduğu temel prensibinin ve Yahudiler için toprakları gasp eden İsrail polisi ve askeri örneği resmi üniformalar içindeki cani sekter milislerden daha berbat bir şey olamayacağının kabullenilerek, polis gibi devlet kurumlarında ilerici reformların yapılmasının bütün partiler tarafından kabul edilmesi olduğunu anlamaktan açıkça aciz durumda.

Filistin-İsrail'de bu, İsrail'deki Yahudilere sistematik imtiyazların tanındığı ve Yahudi olmayan vatandaşlara zarar veren bütün yasaların feshedilmesi, işgal altındaki yerleşimlerde İsrail'in askeri tiranlığının sona erdirilmesi ve mültecilere evlerine dönüş izni verilmesi anlamına geliyor. Annapolis'in gündeminde buna benzer hiçbir şeyin olmaması çabaların neden boşa gideceğini anlatıyor.

Ali Abunimah The Electronic Intifada'nun kurucularından ve One Country: A Bold Proposal to End the Israeli-Palestinian Impasse (Metropolitan Books, 2006) kitabının yazarıdır.



[Electronic Intifada'daki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]