Magazin tarafı ağır basan bir G8 zirvesinden sonra, Almanya’da, özelliklede zirvenin yapıldığı Heiligendamm’da hayat yavaş yavaş normale dönüyor. Öncesi ve zirve sırasında yaşananlarla, zirveden çıkan sonuçları karşılaştıracak olursak, havanda su dövüldü demek, zirve için en uygun tanım olacaktır.
Zirve öncesi yaşanan olaylar, haklı dahi olsalar, globalleşme karşıtlarını da zor durumda bıraktı. Özellikle, güvenlik çiti boyunca binlerce kişinin toplandığı alanlar, zirvenin bitip, bu kişilerin dağılmaları ile birer çöp yığını halinde, asıl sahiplerine yan, Heiligendamm sakinlerine geri devredildi.
Zirve öncesi konuşulacağı beklenen ve biraz da dünya kamuoyunu heyecanlandıran, Kosova Sorunu, Irak ve Ortadoğu sorunu, İran meselesi ve ABD nin Avrupa’da kurmak istediği füze kalkan sistemi gündem dahi oluşturmadı. İki önemli gündem maddesi vardı; birincisi Dünyanın iklim sorunu, ikincisi ise Afrika’nın kıta olarak sorunları ve yapılacak Afrika yardımı idi.
Biz değerlendirmeye ikincisinden başlayalım. G8 zirvesinde, Afrika’ya yapılacak yardım miktarı, 60 milyar dolar olarak açıklandı. Ancak yardımın hangi şartlar altında, ne şekilde ve nereye yapılacağı ve hangi zaman diliminde olacağı belirsiz. Sadece rakam var. Özellikle, Afrika için çalışan yardım kuruluşları, G8 zirvesinde verilen bu sözlere sevinmediler. Çünkü bundan önce de verilen sözler vardı ve yapılan yardımın miktarı, verilen sözlerin yakınından dahi geçmiyordu. Bu sebeple, 60 milyar yardım sözü, zirve boyunca lobi çalışmalarını yürüten, Afrıka’ya yardım organizasyonlarının hiç birini heyacanlandırmadı. Benimde bu tartışmalar arasında, aklımda kalan, söz verilen bu yardımın yılsonuna kadar yerine getirilmesi halinde dahi kısa vadede Afrika’ya hiç bir fayda sağlamayacağı ve bir yıl içinde, yetersiz sağlık koşulları nedeniyle, en az 2 milyon kişinin sırf AİDS ten öleceği...
Zirvenin ana konusu ise, iklim ve küresel ısınma sorunu idi. Özellikle geçtiğimiz yaz ayından itibaren, Avrupa da nerdeyse her gün gündemde kalan konu, küresel ısınma. Avrupalılar artık olaya kendi açılarından bakıyorlar ama, diğer taraftan suçuda başkalarına atmayı da ihmal etmiyorlar. Avrupa’nın küresel ısınma konusunda bu kadar büyük yaygara koparmalarının sebebi ise, küresel ısınma ile ilgili yapılan çalışmalarla ilgili bulgular. Neler bunlar?
Artık kimse saklayamıyor, daha doğrusu görmezlikten gelemiyor. Avrupa ‘da Alp dağlarındaki buzulların hemen hemen hepsinde aşırı derecede erime var ve hatta bazıları artık tamamen yok olmak üzere. Yine aznı şekilde, gerek Grönland’da gerekse de İzlanda’da yine görünür bir şekilde binlerce yıllık buzulların engellenemez bir şekilde eriyip gitmesi. Kutplardaki buzul kütlelerinin erimesi... Bunların hepsinin sebebi olark küresel ısınma gösteriliyor. Buzulların erimesini doğada yaratacağı en önemli katastroflardan birisi de, Meksika açıklarından başlayıp, Afrika kıyılarından, Kanraya adalarından kuzey denizine kadar gelen ‘Golfstream’ akıntısının artık devir daim yapmayacağı ve devre dışı kalacağı... Bunun sonucu olarak ta, başlayacak olan yeni bir buzul çağı. Bu durumdan en çok etkilenecek olan da, Kanada ve Amerika ile birlikte Avrupa kıtası.
Küresel ısınma neticesinde, buzulların erimesi ile, önümüzdeki yüz yıl başından itibaren Londra, Amsterdam ve Hamburg gibi avrupa kentleri ile, Amerika’nın kuzey doğu kıyıları, denizlerin yükselmesi ile sular altında kalacaklar ve şu anki seviyeden, 6 metre kadar daha yükseğe çıkacak olan deniz seviyesi normal görülecektir. Henüz belirgin şekilde deniz yükselmeleri görülmese bile, Avrupalı meteorologların felaket raporları, bazılarının uykularını kaçırmaya yetiyor.
Bu ön bilgilerden çıkarılan sonuçlar çerçevesinde, Bayan Merkel klima problemini G8 gündemine taşıdı. Hatta deyim yerinde ise, Rahibe Teresa gibi, günahkarlarla mücadele ediyor. Klima günahkarları ile.!!? Ona görede, en büyük klima günahkarı ise, bir türlü Birleşmiş Milletlerin KYOTO protokolonü imzalamamış ABD ve Başkanı Bush. ABD başkanı Bush, tüm ısrarlara rağmen, herkese nanik yaparak, KYOTO protokolünü imzalamayacağını ve bu hususta ABD yi kimsenin zorlayamayacağını zirvede sesli olarak bir kez daha söyledi. Peki ozaman zirvede küresel ısınma ile ilgili olarak neler konuşuldu, 2050 yılına kadar G8 ülkelerinin Karbondioksit gazı emisyonlarını % 50 azaltmaları hususundaki kararları ne anlama geliyor. Aslına bakacak olursak, aynı Afrika’ya yapılan sözde yardımlar gibi koskoca bir hiç. Sadece hedef değiştirme ve kamuoyunu yanıltma çabalarından başka bir şey değil. Bir tek zirveye katılan ülke liderleri zirveyi başarılı olarak niteliyorlar.
Küresel ısınma açısından rakamlara bakacak olursak, Dünyadaki en büyük CO2 gazı emisyonunu ABD nin yaptığını artık herkes biliyor. G8’e katılan devletlerden, Fransa hariç geri kalan 7 tanesi, küresel ısınmada başrolü oynuyorlar. CO2 gazı emisyonu açısından baktığımızda birinci sırada, dünyadaki tüm CO2 gazı emisyonunun %22’sini atmosfere yayan ve o soluduğumuz havayı zehirleyen ABD’yi görüyoruz. İkinci sırada %18 ile Çin ve üçüncü sırada ise, % 5,75 ile Rusya, daha sonra ise sırasıyla Japonya, Hindistan, Almanya, Kanada, İngiltere, İtalya ve Güney Kore gelmekte. Bu 10 ülke, dünya nüfusunun yaklaşık %50 sine sahip olmakta iken, tüm dünyadaki hava kirlilğinin % 70’ine sebebiyet vermektedirler. Bu arada Avrupa birliğini tek bir blok olarak alacak olursak, dünya nüfusunun yaklaşık % 55 lik bir kısmı, % 80 lik gibi bir kirliliğe sebebiyet vermektedir ki, hiç bir anlayışla bağdaşmayacak, izahı zor bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bu rakamlar çerçevesinde, bu yılın ilk altı ayı dönem başkanlığı yapan Almanya önderliğinde bir takım kararlar alındı. Avrupa birliği olarak, 2020 yılına kadar CO2 gazı emisyonun, AB içinde %30 indirecek tedbirleri alacaktı. Ve 2030 yılında ise, bu günkü rakamları yarıya kadar indireceklerdi. Yani % 50. Ancak özellikle, Enerji şirketlerinden ve otomobil endüstrisinden gelen baskılarla geri adım atmak zorunda kalındı. Kamu oyuna yansıtılmadı ve nihayetinde sanki yeni karar alınıyormulş gibi G8 zirvesinde usulen bir karar alındı. Klima uzmanları durumdan memnun değiller, ABD nin verdiği sözü tutmayacağını ve AB’nin ise hedeflerinde büyük sapmalar olacağını belirtiyorlar. Bence haklılar. Çünkü, ne Almanya’da ne de Avrupa’nın diğer devletlerinde bu sorunla mücadele edecek kadar yeterli alt yapıya sahip değil. Sadece Almanya’nın CO2 gazının emisyonunu % 30 aşağı çekebilmesi için, Almanya içinde 2020 yılına kadar 800 milyar € luk yatırım yapılması ve ya kaynak ayırılması gerekiyor. Bir yandan CO2 emisyonunu azaltmaya çalışırlarken, diğer yandan da bunun sebebi olan şeylerden vaz geçecek gibi görünmüyorlar. Mesela bu yılın başı itibarıyla trafiğe kayıtlı araç sayısı 56 Milyon olmuş durumda. Hesaplamalara göre, Almanya otobanlarında saatte 120 km hızla gidilebilme limiti konulmasıyla, 2,5 milyon ton CO2 gazı emisyonu daha az atmosfere salınacak. Bu da sadece Almanya’da % 0,5 az daha gaz emisyonu demek.
Görüldüğü gibi G8 zirvesinde alınan kararların tutulması oldukça zor gözüküyor. Uzun vadede, endüstrileşmiş ülkeler, kendi bindikleri dalı kesiyor gözükürken, kısa vade de, küresel ısınmanın sonuçları başka yerlerde ortaya çıkmaktadır. Bilhassa Afrika ve Asyanın fakir ülkelerinde ve Orta ve Güney Amerika da, sel baskınları, kuraklık ve akabinde açlık ve ölümlerle kendini göstermektedir. Diğer taraftan, küresel ısınma nedeniyle, bu güne kadar bilinen bitki ve hayvan türlerinde değişiklikler olacak ve feci sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bütün bunların iktisadi ve siyasi sonuçlar doğurması ve belkide yeni bir dünya düzenine yolaçma ihtimali dahi mevcuttur.
G8 ülkeleri ile ilgili rakamları incelerken Türkiye ile ilgili olarak ilginç rakamlara rastladım. Türkiye, İspanya’nın başını çektiği, son dönemin (1990-2003 yılları arası) en büyük küresel ısınma suçlularından bir tanesi olarak karşımıza çıkıverdi. Türkiye, bu grup ülkeler içerisinde, yukarıda verilen zaman diliminde, CO2 gazı emisyonunu nerdeyse % 50 arttırmış. Birinci sırada İspanya var ve İkinci sırada Türkiye ve Üçüncü sırada ise, Portekiz var.
Bizde, anlaşılan küresel ısınma konusunda pek temiz değiliz. Ve anlaşılıyorki, bu iş ülkemize Hayrettin Karaca Bey’in TEMA vakfı ile yada Ortaköy deki yada Ankara Sakarya caddesindeki ÖKO gençlerle düze çıkacak gibi gözükmüyor. Nihayetinde hepimiz, ama hepimiz aynı havayı soluyoruz ve gökyüzü herkesindir.