I- Bir ay öncesinden kendini hatırlatarak gelir Nevruz Bayramı. Bir yılın biriktirdiği tozlardan arınmak gerek ve menfi duygulardan da. Damlarda ya da garajlarda halılar yıkanıyordur. Pencereler mobilyalar siliniyor, eşyaların üzerindeki bir yılın biriktirdiği tozlar silkeleniyordur. Yeni giysiler, ayakkabılar alınmak üzeredir.
Yeni yıl yeni bir yüzle görsün sizi: Daha iyimser olunuz.
Kimileri için en uygun yolculuk zamanı; üç haftaya yakın bir tatil. Biletler bir ay öncesinden ayrıltılmış olabilir Ya kuzeye ya güneye gidilecek. Hazar kıyısında bir tatil, ya da Kiş adasında. İran'a vize uygulamayan ülke olmaları nedeniyle Dubai, Endenozya, Malezya ve Türkiye de birer seçenek olarak görünür.
Fakat muhtemelen yılın döndüğü an eş dost, akraba evlerdeki '7 Sin' sofraları başında biraraya gelmeyi tercih edeceklerdir.
Nevruz kutlamalarının özü, yılı yeniden kurma, zamana yeniden can verme gibi bir anlam yayıyor. Tarihçi el-Biruni'nin ifade ettiği gibi, 'yaradılışın yenilenmesi' Nevruz gününde olmaktadır.
Nevruz Sofrası abartılı törenlerle, karışık ritüellerle başı hoş olmayan biri için fazla süslü: Tam yedi tane 'sin' ile başlayan nesne olmalı, bir naturmort tablo havası yayan sofrada; sirke, semeni (buğday özü), sebzi (yeşillik), sib (elma), sikke, sir (sarmısak), sumak. Ayrıca Kur'an ve kavanozunda balık; son yıllarda özellikle Japon cinsi. Buğday olması şart değil. Bir şey yeşermeli evde. Mercimek, fesleğen, dereotu...
Nevruz ateşle başlar, suyla tamamlanır; nevruz sofrasının yeşillenmiş buğdayı ise 'yeni gün'ün çiçeğidir. Yılın son çarşambasında yakılan ateşin bütün kötülükleri küle dönüştüreceği umulur. Evde yeşertilen buğday, yeni yılın ilk ayının onüçüncü gününde muhtemel bütün belalar ve felaketleri evden uzaklara sürmenin simgesi olarak, şehir dışına götürülecek ve hane halkından belaları şerleri söküp götürdüğü varsayımıyla, bir akar suya atılacaktır.
II- Kışın bitimini taçlandıran, meydanlara, sokak başlarına yakılan ateşlerin üzerinden atlayan genç insanlar. Nevruz ateşini ve eğlenceyi yangınla karıştıran, teknoloji. Bir sokaktan az çok uzak mesafede bir başka sokağa ulaşmanın en zor olduğu gündür yılın son çarşambası; Nevruz o kadar da kolay gelemez der gibi patlıyor, parlıyor fişekler, şimdiden. Bir yıldan öteki yıla geçmek o kadar kolay olmamalı ya; ses, ışık, hareketle, ateş yalımlarının üzerinden atlayan kutlayıcıların kahkahalarıyla şenlenmeli o geçit alanı. Patlamalar geleneksel bir eğlencenin modern ürünlerle yozlaştırılmasını simgeliyor bir yandan, diğer yandan ise can sıkıntısından gerilen bir gençliğin dışavurum yollarından biri olarak abartıldıkça abartılıyor.
Nevruz ateşi ya da Ergenekon'dan çıkışı mümkün kılan yangın kapısı, bir açıdan da Hıdrellez ve başka bir sürü kuruluş, açılış, yeniden doğuş miti; yılın yeniden inşası, geleceğe açılan geçit. Perşembe günü sabahın erken saatlerinde yıl dönecek.
Nevruz'u başlangıç olarak kabul etmediğinizde, bayramın coşkusunu da duyamıyorsunuz.
Kişisel olarak etli yemeklere uzak, bitkisel ağırlıklı beslenmeye yakınım, yine de vejeteryan felsefe bana güçlükle savunulabilinir geliyor. Bir görüşe göre, mesela tavuk, kesildiği sırada canını kurtarmaya çalıştığı için yenmemeli. İyi ama, canını kurtaramayacak denli aciz ve dilsiz olan 'buğday'ı önce biçerek, ardından döverek ve ezerek, makinelerden geçirerek, kabuğundan ayırıp suyla yoğurarak ve nihayet kızgın fırında pişirerek yemek daha mı insaflı oluyor... Bu işlemlerden geçerken sesini duyuramıyor diye, buğday'ın daha az canı olduğunu, canının daha az yandığını nasıl iddia edebiliriz...
Evde buğday yeşertmek öğretici, sembolik bir tecrübe. İlk insana dönüyorsun bir bakıma, ya da ilk masum insana; elinde bir demet buğdayla Allah'ın huzuruna çıkan Habil'e. Öğrenebilir ve deneyebilirsin bunu, ama büyüdüğün evde gördüğün bir adet değilse, '7 Sin' sofrası etrafında dizilerek yılın çevrildiği anı beklemeye hazırlanan bir İranlıyla aynı coşkuyu duyamazsın, kâsede yeşermesini sürdüren buğday karşısında.
Yine de Nevruz, bir yanıyla, herhangi bir açısıyla, hatırlattığı bir sembolle bütün bölgenin bayramı: Türkmen'in, Azeri'nin, Kürt'ün, Fars'ın, Arab'ın, Ermeni'nin, Kafkasya halklarından her birinin...
III- Bir sokaktan az çok uzak mesafede bir başka sokağa ulaşmanın en zor olduğu gündür yılın son çarşambası; yeni yıl o kadar da kolay kolay gelemez der gibi patlıyor, parlıyor olacak fişekler. Şahların ilanı şöyleymiş: 'İşte yeni bir yılın yeni bir ayının yeni bir günü; zamanın eskittiğini, yenilemek gerekiyor.'
Bir yıldan öteki yıla geçişte engellerle süslü törenlerden aşabilmenin, ateş yalımlarını hiçe sayabilmenin öteki adı, Çarşamba Ateşi. Yılın son ayının dört çarşambası da önemli ama en çok da Son Çarşamba'dır, yeni yıla kapı oluşuyla, kutlamaları hak eden. İlkinde hava, ikincisinde su, üçüncüsünde toprak uyanıyor ve son Çarşamba bütün bu uyanışları kendinde topluyor.
Yeni bir yıl, insanoğlunun cahil ve unutkan olmasına karşılık, Yaradan'ın yeni bir bağışı; gelişiyle kutlanmayı haketmektedir. Tabiatın canını incitmeden bu geçişi gerçekleştirmek gerek. Çarşamba ateşini bir yangına çevirmekten kaçınmalı. Kışın buzlu giysisini üzerinden atmaya çalışırken ıslanarak yumuşayan zemine hafif adımlara basarak yürümeli, akar sulara doğru.
'Yeniden Doğuş'un şairesi Furug misali katılarak gözlemlemeli tabiatın değişimlerini:
"...Dikeceğim ellerimi bahçeye
yeşerecek, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar
yumurtlayacaklar
yeşil avuçlarıma..." (Yeniden Doğuş şiirinden)