İşte bilinen bir gerçek: ABD'de ekonomik eşitsizlikler gittikçe artıyor. Bir süredir zenginler daha zengin hale gelmekte, yoksullar hâlen yoksul, orta sınıfların gelirleriyse sabit kalmış durumda.
 Şimdi daha az bilinen bir gerçek: Amerika'da "fırsat", eskiden olduğu  gibi değil. Washington Brookings Enstitüsü iktisatçılarının yaptığı bir  araştırmaya göre düşük gelirli ailelerde doğan çocukların üçte ikisinden  fazlasının gelirleri ortalamanın altında. Merdivenleri tırmanarak,  nüfusun, geliri en yüksek olan beşte birlik diliminin arasına  girebilenlerin oranıysa sadece % 6. 
 
 Amerika'yı fırsatlar ülkesi olarak düşünürüz ama öyle görünüyor ki başka  ülkeler daha fazla yukarı doğru hareketlilik fırsatı sunuyor. Kanada,  Britanya, Almanya ya da Fransa'da yoksul olarak doğan çocukların tepeye  ulaşma şansı, istatistiklere göre Birleşik Devletler'dekinden fazla. 
 
 Ters giden ne oldu? Küreselleşme sayesinde, ekonomi, eğitimlilere yüksek  gelirli işler, eğitimsizlere de düşük gelirli işler ortaya çıkarırken  lise düzeyindeki işçilere orta gelirli yeterince iş alanı açmadı. Devlet  okullarının gerilemesi sebebiyle, yoksul çocukların iyi eğitime sahip  olması zorlaştı. Ve de Harvard'lı sosyolog Robert Putnam'a göre, kısmen  artık evlere çift gelir girmesi sebebiyle, zenginlerle yoksullar  arasındaki evlilikler azaldı ve böylelikle, imkânları düşük olanların  yükselişinin önüne yeni bir engel daha gelmiş oldu. 
 
 Geçenlerde bana, "İki toplum, iki Amerika haline geliyoruz." diye  konuştu Putnam: "Birçok yerde kendini gösteren ve gitgide derinleşen bir  sınıf bölünmesi var. Bu sadece bir gelir meselesi de değil. Eğitim,  Amerikan hayatındaki kilit ayrımcılık sebebi haline geliyor. Aile yapısı  da bunun parçası." 
 
 Üniversite eğitimi almış Amerikalılar gitgide, liseden ileriye  gidemeyenlerden farklı bir ülkede yaşıyor. Üniversite diplomasına sahip  yetişkinleri bir grup olarak ele alırsak; işsizlik oranları % 5, ya  sabit ya da artan gelirlere sahipler, aile yapıları görece olarak  istikrarlı (son 10 yıl içinde boşanma oranları düştü) ve sahip oldukları  gayri meşru çocuk sayısı az. Yüksek eğitime sahip olmayan  yetişkinlerse, yüzde 15'in üzerindeki işsizlik oranıyla, azalmakta olan  gelirlerle, çok daha yüksek boşanma oranı ve çok sayıda evlilik dışı  çocukla karşı karşıya (lise diplomasına sahip olmayan siyah kadınlarda %  96 olan evlilik dışı çocuk doğurma oranı aynı durumdaki beyaz  kadınlarda % 43). 
 
 Ve bu şartlar kuşaklar değiştikçe aynı kalıyor. Bu, varlıklıların  çocukları için iyi ancak imkânları kısıtlı olanların çocukları için bir  hayli kötü bir kırılmaya işaret ediyor. 
 
 Putnam, "Hayatta başarılı olmak gittikçe, ailenizi seçerken ne kadar  akıllı olduğunuza bağlı olmaya başladı. Bu, her çocuğun aynı fırsatlara  sahip olması gerektiğine dair temel Amerikan akdine aykırı." diyor. 
 
 Bu rahatsız edici resim düzeltilebilir mi? Aslında evet. Eğer  yoksulların önündeki fırsatlara yoğunlaşırsak, yapılabilecek çok şey  var. 
 
 Brookings iktisatçıları Ron Haskins ve Isabel Sawhill, yoksulluğun  neo-ekonomik bileşenlerini araştırdıktan sonra bir sonuca ulaştılar.  Haskins, "Eğer gençler üç şeyi yaparlarsa –liseden mezun olmak, evlenmek  ve çocuk sahibi olmak için 21 yaşını beklemek-orta sınıfta yer alma  şansları yaklaşık % 75." diyor. 
 
 Bunu üç ayağı olan bir iskemle olarak düşünün: iş, aile ve eğitim. Her üçü de kamusal tedbirlerle güçlendirilebilir. 
 
 Ama şimdi, iş olup olmayacağı büyük ölçüde ekonominin düzelme hızına  bağlı ve Obama yönetimi, bu konuda elinden geleni yaptı zaten. Aile  istikrarının desteklenmesi tarifi zor bir hedef. Başkan George W. Bush  düşük gelirli çiftleri evlenmeye teşvik etmek üzere "evlilik eğitimi"  gibi programları finanse etmişti ancak sonuçları ölçmek zor. (Sawhill,  bariz bir başarı öyküsünün, devletin desteklediği eğitim ve doğum  kontrolü programları sayesinde yirmi yaş öncesi hamileliğin önemli  ölçüde düşmesi olduğunu, ancak bu yaşlardaki hamileliklerin % 82'sinin  halen istenmeyen hamilelikler olduğunu, yani bu konuya hâlen eğilmek  gerektiğini kaydediyor.) 
 
 Geriye, devletin en fazla eğilebileceği alan olan eğitim kalıyor. Bunun  sebebi kısmen, Amerikalıların çoğunluğunun, devlet eğitimini düzeltmenin  hükümetin görevi olduğuna inanması. Haskins ve Sawhill'e göre, düşük  gelirlilerin çocuklarının yükseköğrenime erişme oranını artırmak için  yapılabilecek, 127 soruluk son derece caydırıcı bir prosedürü olan, mali  yardımlara başvurmayı kolaylaştırmak gibi basit önlemlerin de  aralarında bulunduğu pek çok şey var. 
 
 Ama federal hükümetin yapabileceği en önemli şeyin, devlet okullarını  geliştirme çabalarını daha da artırmak olduğunu söylüyorlar. Haskins'e  göre, odaklanılması gereken nokta, düşük gelirli öğrencilerin "daha  fazla düzene, daha fazla çalışmaya ve başarıya daha çok itibar etmeye"  yönlendirilmesi.
ğitim reformu partilerüstü bir hedef.  Cumhuriyetçiler de, Demokratlar da  destekliyor; hem Temsilciler Meclisi  Sözcülüğü'nü devralacak olan John  A. Boehner hem de Başkan Obama. Ne  kadar kaynak ayrılması gerektiği ve  eyalet idarelerine ve yerel  yönetimlere ne kadar federal yönlendirme  yapılması gerektiği gibi  konularda muhtemelen aynı fikirde olmayacaklar.  Ama bu zorlukların  üstesinden gelmek, bu yeni yılın mücadelesi haline  gelmeye değer.  
 
Kaynak: Zaman