Sizin de kafanız karışmış olmalı. Birkaç gündür 'Ankara'da neler oluyor?' sorusuna yoğun biçimde muhatap oluyorum. Peşinen belirteyim, bunun öyle bir cümlelik kestirme cevabı yok. Ankara bir soru işareti. AK Parti'yi kapatma davasını anlamaya çalışırken, Ergenekon çetesinden yeni gözaltılar yaşandı.
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek gibi toplumun yakından tanıdığı isimler sabahın erken saatlerinde evlerinden alındı. Ergenekon operasyonları kapatma davasının önüne geçti.
Hâlâ Ergenekon çetesinin boyutlarını tam kavrayabilmiş değiliz. Her yere dal budak salan büyük bir suç şebekesiyle karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Amaçları ses getirecek eylemlerle ülkeyi kaosa sürüklemek. Ve bir askerî darbenin zeminini oluşturmak... Hedef, demokratik süreç. Ergenekon, çetelerin anası. Henüz iddianamesi yazılmış değil. Başsavcı kısa süre içinde çalışmaların tamamlanacağını duyurdu.
Şüphesiz İlhan Selçuk'un alınış şekli ve saati tartışılabilir, ama Ergenekon kapsamında ifadesine başvurulmasını yadırgayanları anlayabilmek mümkün değil. İlhan Selçuk'un gazeteciliğinin yanı sıra bir ideolog olduğunu unutmamak lazım. 'Darbe ve cunta faaliyetlerinin' gazeteciliğinin önüne geçtiğini söylemek pek yanlış olmaz. Geçmişte, Baas tipi sosyalist rejimi hedefleyen '9 Mart cuntasıyla' ilişkisi herkesin malumu.
Bir zamanlar 'dava arkadaşı' oldukları Hasan Cemal dün Milliyet'teki köşesinde dile getirdi. İlhan Selçuk'un da içinde bulunduğu gruptan söz ederken 'O tarihlerde darbenin peşindeydik. Özellikle Ankara'da askerle organize işlerin içindeydik... Her şey darbe içindi. Her şey 'cahil halkın' oylarıyla seçim sandığından çıkan işbirlikçi, yobaz, gerici düzene son vermek içindi.' diye yazdı. Hasan Cemal'in aynı yerde durmadığını yazdıklarından biliyoruz. 'İlhan Selçuk cuntacılığı bırakabildi mi?' sorusuna 'evet' cevabı verebilmek pek kolay olmasa gerek. Baksanıza, telefon konuşmalarındaki esprileri bile darbe üzerine.
Ergenekon'u, Selçuk'un erken saatte gözaltına alınması gölgelememeli. Buradan yola çıkarak üstünü örtmeye çalışanlara rastlanıyor. Emniyete dönük ithamlarla farklı yönlere çekme çabaları hız kazandı. Gözlerden kaçmıyor; çetenin derinleşmesinden rahatsız olanlar, bazı gerçeklerin ortaya çıkmasından korkanlar var. AK Parti'ye dava açan savcıyı yücelten bu kesimler Ergenekon savcısını ise yerden yere vuruyor. Daha dün söyledikleri 'Yargıya saygıyı da hukuk sürecine müdahaleyi' de çabuk unutuyorlar.
CHP'nin tutumu tam ibretlik... Sadece Ergenekon'da değil, önceki çete operasyonlarında da garip biçimde sessizliğe gömüldü. CHP sözcüleri bugüne kadar çetelerden rahatsızlık ifade eden sözler sarf etmedi. Ya suskun kalmayı yeğlediler ya da operasyonlardan huzursuz oldular. Bugün ima yoluyla değil açık açık Ergenekon'un derinleşmesinden rahatsızlık duyduklarını dile getirmekten çekinmiyorlar. Bu bakış İlhan Selçuk'la sınırlı değil, önce de farksızdı.
Çetelere karşı verilen mücadele hak ettiği desteği görmemiş olsa da kesinlikle geri adım atılmamalı. Beylik laf eyleme dönüşmeli; nereye kadar uzanıyorsa oraya kadar gidilmeli. Demokrasi 'kendini korumak' durumunda. Bugünlere kolay gelinmedi. Demokrasi de cumhuriyetin bir niteliği. Rejimin olmazsa olmazı. Ancak diğer niteliklerine gösterilen duyarlılık demokrasiden esirgeniyor. Aslında demokrasi dışı eylem ve arayışların odağı olmak da ağır suç. Ama demokrasiyi kollamak ve korumak için bildiri yayınlayan, tehlikeye dikkat çeken, halkı uyaran yok. Cumhuriyetin niteliklerinin en korunmasızı ve en öksüzü demokrasi. Bu kadar sahipsiz bırakılmamalı. Allah'tan 'demokrasi bilinci' gelişmiş, dayatmalara kulak tıkayan Türk halkı var.
Demokrasi, çetelerin tehdidi ve riski altında. Ülke bu çetelerden kurtulmadıkça rahat yüzü göremeyecek.
Kaynak: Zaman