"Tehdit alıyorum, koruma talep ettim." (Zaman, Nuriye Akman'la mülakat, 6 Nisan 2008) Bunu söyleyen gazeteci Şamil Tayyar. Ergenekon işinde en çarpıcı iddiaları ortaya atan kişi. 11 - 12 Şubat tarihli Taraf'ta, Neşe Düzel'e verdiği mülakatın üzerinden 3 ay geçmiş.
Orada da müthiş şeyler söylemişti. 11 Şubat tarihli mülakatın başlığı "Bir numara, Büyükanıt Paşa'yı uyardı" şeklindeydi. Ona göre "Veli Küçük, Ergenekon'un ilk onuna bile giremezdi. Bir numara, yakında emekli olmuş generallerden oluşurdu. Onların yakalanması söz konusu değildi. "Onlar yargı önüne çıkarılamazdı. Bugün için Türkiye'de onları yargı önüne çıkarabilecek hiçbir siyasi güç yok"tu. "Korkarlardı." Başbakan bir numarayı biliyordu. Bunu Genelkurmay Başkanı ile görüşmüştü. 4 bin asker, sivil kıyafetlerle yürütülmüş, bundan kimsenin haberi olmamıştı.
Biz çok tehlikeli çok büyük bir hukuk dışı yapı ile karşı karşıyaydık." Gelin bu günlere... Radikal'den İsmet Berkan, şu ana kadar peşpeşe dört makalesini "Ergenekon'un kısa tarihi"ne ayırdı. Makaleler, bir darbe oluşumunun serencamını anlatıyor. İşin içinde Özden Örnek'ten Aytaç Yalman'a, Şener Eruygur'a uzanan simalar var.
Bunların süreç içinde diyelim Org. Özkök'ü by-pass yapma, Türkiye'nin Kıbrıs politikasını manipüle etme, bunun için Denktaş'la kumpas kurma girişimlerinden söz ediliyor. Bunun yanında medyaya yansıyan 2006 tarihli taze andıç bilgileri var. Ardından, şu an soruşturması sürmekte olan Ergenekon dosyasına giren "Yargı'nın, darbe tehdidi ile 367 meselesinde rol alması" bilgileri akıyor medyaya. Yargıtay Başkanı'nın Genelkurmay'a çağırılıp uyarılması iddiaları... (Taraf, Yasemin Çongar, 8 Nisan 2008) Bütün bunları ne yapmalı? Mesela, bütün bu iddiaları Başbakan ne yapar?
Genelkurmay Başkanı ne yapar? Sizin benim gibi, okur geçerler mi? Sonuçta darbe operasyonundan söz ediliyor. İllegal bir yapılanmanın şemaları veriliyor. Yani Ak Parti için hayat - memat meselesi ve TSK'yı mutlak bir kaosun içine sürükleyecek bir hadise... Yoksa şöyle bir şey mi oluyor: -Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, diyelim Dolmabahçe'de bunları masaya yatırdılar ve bir gelecek planlaması yaptılar...
Bütün süreçten haberdarlar... Böyle düşünmenin önünde şöyle engeller var: -Bunu böyle kabul etmek demek, eğer Ak Parti'yi tasfiye operasyonu ile Ergenekon yapılanması arasında organik bir alaka varsa, Başbakan'a ve Genelkurmay Başkanı'na rağmen yürüyen ve yüksek yargıyı bile etki alanına alan bir operasyon var demektir. Ya da komik bir şey: Bir tiyatro oynanıyor, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olanları BBG evindeki oyun gibi seyrediyor ve bir gün gerekeni yapacak. Ne diyor Şamil Tayyar? "Türkiye'de onları yargı önüne çıkaracak bir siyasi güç yok!" Onları, yani Ergenekon'un tepe kadrosunu...
Ama Türkiye'de halktan yüzde 47 oy almış, iktidardaki bir siyasi partiyi kapatmak üzere harekete geçebilecek bir siyasi irade var! Türkiye bu noktaya mı gelmiştir? Hani bizim bir temel bilgimiz var: -TSK'yı en çok rahatsız eden şey, hiyerarşi dışı yapılanmalardır. Yani komuta sistemi yaralanıyorsa TSK ona müsaade etmez. O zaman, şu yaşananlara nasıl bakıyordur TSK komuta heyeti? Emekli paşaların asker üzerinden rant devşirmesi diye nitelenebilecek şu işlere? İsmet Berkan'ın "Ergenekon'un kısa tarihi"nde yeniden hatırlattığı gibi, "Genç subayların rahatsızlığı", zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'e karşı kullanılmıştı. Şamil Tayyar da "Bir numara Büyükanıt Paşa'yı uyardı" diyor.
Deyim yerindeyse "ele avuca sığmaz" bir illegal örgütlenme ile karşı karşıyayız. Dünkü yazımın başlığı "Ordu ne düşünüyor?" şeklindeydi. Şu yukarıdaki bilgiler karşısında aynı soruyu tekrar etmek gerekmiyor mu? Ak Parti, bundan sonraki süreci nasıl yöneteceğini tartıştı önceki gün. Böyle bir kararın oluşumunda, şu yukarıdaki çerçevenin bütün netliği ile ortaya çıkması olmazsa olmaz değil midir? -Sürecin aktörlerini görmeden nasıl bir kriz yönetimi oluşturabilirsiniz ki?
Türkiye gerçeğine bakın hele: -İllegal bir oluşumu yargılayacak siyasi irade yok! Herkes korkar bundan! -Türkiye'nin en büyük siyasi partisini kapatacak bir irade var! Bunun adı demokrasi ve hukuk devleti! Bu yazıyı sona erdirirken, bazı vatandaşlara erken bir "Günaydın" niteliği taşıyan bir sözü nakletmek istiyorum. Sözün sahibi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. Moskova'ya giderken gazetecilere şöyle söylüyor:
"Sadece 12 Mart'ta değil, 12 Eylül'de de aynı şeyi yaptılar. Seçimde halkın büyük desteğini alıp iş başına gelmiş iktidarları, başka yolla götürmenin yollarını denediler. başarılı da oldular. Ama her ikisi de farklı başladı, sonucu farklı bitti. Onu da herkes görmeli." -Farklı başladı, farklı bitti. Ava giden avlandı. Bazen generaller bile dolduruşa geliyor. Bizim nesil Gürler'in hüsranına da tanık olan nesildir.
Kaynak: Bugün