Arap dünyasında devam eden vatandaş ayaklanmalarında olaylar öylesine çabuk değişiyor ki bir gözlemci neler olup bittiğini anlamaya çalışırken veya sırf neyin yeni ve tarihi olduğunu, huzursuz erkek ve kadınların galeyana gelişinden farkı tespit etmeye uğraşırken kendisini kaybolmuş ve şaşırmış hissedebilir. Geçen hafta Perşembe ve Cuma günü Suriye ve Mısır’da yaşanan iki gelişme neler olup bittiğini veya nelerin riskte olduğunu aydınlatmaya yarayabilir. Bu olaydan ilki, onbinlerce göstericinin cinayet ve yolsuzlukla itham edilen eski Mübarek rejimi yetkililerinin yargılanma hızındaki yavaşlıktan rahatsızlık duyup Tahrir Meydanına ve diğer şehirlerdeki meydanlara geri dönmeleriydi; ikincisi ise Amerika’nın Şam büyükelçisi Robert Ford’un Hama ziyaretiydi.
Bu iki farklı olay, dikkatlerimizi Arap devrimlerinde riskte olan nihâi meseleye, dilerseniz ödüle, odaklama hususunda birleşmektedir: Ulusal egemenlik. Aralık ayında Tunus’ta başlayan ve Arap vatandaşlar ile hâkim otoriteler arasında sürüp gitmekte olan siyasi karşılaşmanın merkezindedir bu fakat Arap egemenliği üzerindeki yarış gerçekte onlarca yıl geriye gider. Egemenlik meselesi gücü en nihayet kimin elinde tuttuğuyla; geçen asrın büyük diliminde modern Arap dünyasını tanımlayan bağımsız ülkelerdeki ulusal kararları alma sorumluluğunun kimde olduğuyla ilgilidir. Asrın büyük bir diliminde, çoğu Arap ülkesinde ulusal kararları siyasi seçkinlere egemen olan seçilmemiş küçük gruplar almıştır. Bölgedeki mevcut devrimler esasında bu güç sisteminin yeniden kurulumunu, ulusal siyasi kararların alınmasında vatandaşlara büyük bir rol verilmesini talep etmektedirler.
Aslında, bu basitçe yönetenler ve yönetilenler arasındaki mücadele değildir. Arap dünyasında egemen yetkisi için dört buçuk yarışmacı teşhis edilebilir: Mevcut yönetimler, güvenlik kurumları ve vatandaşlar üç kilit yarışmacıdır fakat pek çok Arap, ülkelerinde alınan kararların Batılı güçlerce (dördüncüsü) ve hatta (buçukuncu) İsrail tarafından alındığını hissediyorlar; İsrail’in arzularına riayetin çeşitli barış anlaşmalarıyla kurumsallaştırıldığı bazı ülkelerde özellikle Mısır, Ürdün ve Filistin’de kararları etkilemekle itham edilir İsrail.
Bu hafta Kahire ve Hama’da yaşanan gelişmeler, sonuçta Arap devletlerindeki ulusal siyaseti şekillendiren meselenin kalbine dokunduklarından dolayı mühimdir. Yüzbinler halinde meydanlara dönen Mısırlılar gücün halkta olduğuna inandıkları ve bu yüzden yönetimin vatandaşlarca oluşturulmuş, vatandaşların hak ve taleplerine yanıt veren politikalar izlemesini bekledikleri mesajını ilettiler. Mısır’da ulusal siyasi egemenliğin doğasını yıllarca şekillendirecek bu nefis ve belki de nihâi dönüşüm anında bu gelişmenin siyasi ve tarihi önemini takdir etmelidir – ki Mısır’da olanlar diğer Arap ülkelerindeki gelişmeleri her daim etkiler. Ocak-Şubat devrimi, Mübarek rejimini devirdi ama muteber yeni bir yönetim sistemi onun yerini almış değil; silahlı kuvvetler yüksek konseyi gücü halen elinde tutuyor. Göstericiler, gücün vatandaşın iradesine bağlı kalmasını güvenceye almak ve böylelikle yönetilenin rızasının uygulamada teyid edilmesini istiyorlar. Fransız ve Amerikan vatandaşlarının 18. Yüzyılın sonlarında tecrübe ettikleri büyük heyecanı – peşlerinden diğer demokrasiler de gelmiştir - nihayet bazı Araplar da tecrübe ediyorlar: Vatandaş egemenliğinin tatbiki.
Amerikan büyükelçisi Ford’un Hama’yı ziyareti aynı sürecin başka bir boyutuna temas etmektedir ancak yabancı güçlerin Arap dünyasındaki olaylarla nasıl ilişki kurdukları hakkında ilave karmaşıklığı da içermektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı, Ford’un ziyaretini “Suriye halkının barışçıl toplanma ve kendilerini ifade haklarına derin desteğimizi ifade ederek günü geçirdi” diyerek Hama sâkinleriyle dayanışma gösterisi olarak izah etti.
Suriye’deki kavga tıpkı tüm bir Arap dünyasındaki kavgalar gibi sırf barışçıl toplanma ve kendini ifade hakkından ibaret değil elbet; gücü tasarruf eden nihâi otoriteyi tanımlamak dolayısıyla egemenlik içindir. ABD, Suriye vatandaşlarının bu sürece katılmaları gerektiğine ve büyükelçinin ziyaretinin vatandaş hakları için çarpıcı bir jest olduğuna inandığını söylüyor. Bunun münasip bir büyükelçi jesti olup olmadığını ve ABD’nin Arap vatandaş haklarını samimi ve inanılır bir şekilde desteklediğine inanan olup olmadığını şimdilik göz ardı ediyorum. Şu an mesele, bizâtihi ulusal egemenliğin riskte olduğu ve Kahire’de, Hama’da ve Arap dünyasındaki yüzlerce şehirde yeniden şekillendirildiği modern Arap tarihindeki bu çığır açıcı anın tarihi doğasını kavramaktır.
Kaynak: Agence Global
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı