Türkiye ile ABD arasında var olan sorunların giderildiği mesajını vermek için bile bu zahmete katılmaya değerdi, ama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Beyaz Saray'da ABD Başkanı George W. Bush ile buluşmasının çok daha önemli bir anlamı var. O anlam şu: ABD Türkiye'nin tezlerinin doğru olduğunu kabul ediyor...
Bugüne kadar Türkiye'den Washington'a pek çok cumhurbaşkanı gitti. 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren'in, sözgelimi, Çankaya Köşkü'nden ayrılmadan hemen önce (1989) uğradığı başkentti Washington... Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter'a, CIA'deki gece nöbetçisinin, "Bizim çocuklar Türkiye'de darbe yaptı" diye duyurulduğu darbenin lideri oydu; ABD Evren'i en üst düzey resmi törenlerle karşıladı. Beyaz Saray'ın bahçesinde yapılan karşılama töreninde 21 pare top atıldı. İkili görüşmelerle yetinilmedi, aynı gece Beyaz Saray'da smokinli bir de davet verildi Evren'le gelen Türk heyetine...
1991 Körfez Savaşı'nda Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay'ın görevinden istifa etmesini getirecek kadar Washington-yanlısı bir çizgi izlemişti Türkiye; bir yıl sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal Washington'a davet edildiğinde, dönemin ABD başkanı George Bush (baba) konuğunu Camp David'te ağırladı. İkili Beyaz Saray'da uzun bir görüşme yaptıktan sonra gazetecilerin karşısına çıkıp ortak bir basın toplantısı da düzenlediler.
Abdullah Gül ABD-destekli bir darbenin lideri değil... Dahası da var: ABD'nin İkinci Körfez çıkarmasına Türkiye'nin de topraklarını tahsis ederek destek vermesi talebini geri püskürten '1 Mart tezkeresi' sürecinde, Abdullah Gül başbakanlık koltuğunda oturuyordu. Bir eski Amerikan büyükelçisinin, "Bundan sonra Türkiye'yi yönetenler Beyaz Saray'ı aramaları gerektiğinde sekreteri aşamazlar" sözleriyle kast ettiği kişiydi o...
Böyle olduğu halde, şimdi 'cumhurbaşkanı' sıfatıyla Beyaz Saray'ı ziyaret ediyor ve reddedildiği için müthiş öfkelendiği ve Türkiye'ye mutlaka ceza verilmesi istediği bilinen George W. Bush tarafından olağanüstü samimi bir tavırla karşılanıyor. Beyaz Saray'a girişinden uzatmalı öğle yemeği sonrasına kadar geçen süre içerisinde, iki tarafın heyet başkanları, özellikle de Bush, bundan böyle gözlerini ileriye diktikleri mesajını en açık biçimde ifade ettiler.
Günlerden beri bir çevre ısrarla "Gül'ün gezisinin zamanlaması yanlış" tezini ısrarla işledi. Neymiş? Bush gidiciymiş... Neymiş? Beyaz Saray'ın bundan sonraki başkanı muhtemelen Demokrat bir politikacı olacakmış... Neymiş? Bush ile Gül'ün Beyaz Saray görüşmesinin hemen ertesi günü ABD Başkanı Ortadoğu'yu ziyaret edecekmiş, buluşma o zaman Türkiye'de olmalıymış... Neymiş?
Bu gerekçelerin hiçbirinin ufacık bir kıymet-i harbiyesi yok. Bush'un gidiciliği, ya da yeni başkanın farklı partiden olma ihtimali elbette birer veri; ancak 'devlette devamlılık esastır' ilkesi ABD'de de geçerli. Türkiye Ortadoğu sorunlarının bir parçası değil, o sebeple Bush'un bölgeye yapacağı gezi sırasında Türkiye'ye uğraması hiç doğru olmazdı. Kaldı ki, Bush'un Ortadoğu gezisi öncesinde Abdullah Gül'le görüşmek istemesi, geçmişte kulak asmadığı için pişmanlık duyduğu Türkiye'nin tezlerini bu defa dinleme ihtiyacıyla ilgili; ABD Başkanı yola çıkmadan önce Türkiye Cumhurbaşkanının ne diyeceğini öğrenmek istiyor...
Abdullah Gül ve Türkiye için bu geziyi önemli kılan da olayın bu yönü zaten. 1 Mart 2003 tarihi sonrasında 'kibre' kapılan Amerikan yönetimi, iradesi önünde durduğu için Türkiye'yi cezalandırmaktan söz ediyor ve tezkerenin reddinden Abdullah Gül'ü sorumlu tuttuğunu belli ediyordu; aynı yönetim hâlâ işbaşında ve 'cumhurbaşkanı' sıfatıyla Washington'a gelen Abdullah Gül'ün şahsında Türkiye'yi mutlu etmek için herkes seferber...
12 Eylül'cü Kenan Evren'e ve ilk Körfez Savaşı sonrasında Turgut Özal'a yaptıkları türden en üst düzey kabulü Abdullah Gül'e yapsalardı, esas o zaman, "Ne oluyoruz?" diye sormamız gerekirdi.
Dün, Washington'da, hep doğruları savunan, savunduğu doğrular için gerektiğinde risk üstlenmekten çekinmeyen, yanlışlığı tescilli muhataplarına bu durumu hissetirme tenezzülü göstermeyen, çağdaş bir ülkenin demokratik usullerle seçilmiş mağrur bir temsilcisi vardı.
Kaynak: Yeni Şafak