Günümüzde medya öyle bir etkiye ulaştı ki, onu eleştirmek için dahi ona muhtaç hale gelindi. Bu durum Firavun'un emrindeki sihirbazların pozisyonunu andırıyor.
Mahareti ilerleyip duran, somutla soyut arası etki gösteren medyaya, sosyal medya adıyla ilgi gösteren, meslek dışı insanların da katılımı sağlandı.
Medyada bir doğruyu çarpıtma, bağlamından koparma sıkça yapılırken, haksızlığa uğrayanın hakkını alabilmesi bir yana, çoğu kez bunu nasıl yapabileceği de muğlaklaşıyor.
Medyanın yanıltarak yönlendirme ve yönetme iştiyakı, kişisel haksızlıkları da aşarak değerlere isabet etmeye yöneldi.
"Haber değeri" vurgusu altında, vitrinlenenin vitrinde olmayana ezici üstünlük sağlaması, o an, izleyenlerin algı dünyası üzerinde yanıltıcı, yerine göre yıkıcı ve neticede dönüştürücü sonuçlar oluşturuyor.
Konuyu bir örnek üzerinden açmaya çalışalım... Oldukça dekolte tarzı ile tanınan şov dünyasına ait birisi, zaman içinde daha düzgün giyinmeye başlıyor ve namaz kıldığını söylüyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak ülkede çok sayıda aynı konumda olan insan var. İlgili şahsı oraya çıkaran, onun önceden sahip olduğu medyatik durum. Bir bakıma önceki aşırı açık giyimi ile, son durum arasındaki fark, bir haber değeri olarak görülüyor. Ekranda, çok huzurlu olduğunu vurgulayan konuk, pozisyonunun çok ötesine geçip bir anda kendini ilme adamış müfessir konumunda görerek, Kur'an'da başörtü emrinin olmadığını söylüyor.
Bu insanın ortaya attığı iddia ile birikiminin durumu bir yana, samimi olup olmamasını da dikkate almayalım, ancak derinde duran asıl sorun, medyanın insafı.
Sunucu insaf ve ahlâk gereği, bu konunun böyle konuşulamayacağını ve ilim gerektirdiğini söyleyip bir ehil insanı, bu iddiayı konuşmak üzere canlı yayına bağlaması gerekmez mi?
Ne kadar kolay! Konu İslam olunca, her önüne gelen, onu çok iyi bildiğini söyleyerek, ondan bir şey koparma yarışına giriyor. Oysa basit bir futbol kuralı ihlalinde, kasıt olup olmadığı bilinmediği halde, saatlerce konuşuluyor.
Medya, son dönemlerde, İslamın değerlerini işporta pazarına dökerek bir yandan reyting alıp, diğer yandan dini, disko mekanında izah edilebileceği konuma indirgiyor.
Dua cümlelerinin yerli yersiz kullanılması, içtihadi konuların mankenlerle, dans arası ele alınması, durumun vahametini gösteren sadece bir kaç örnek. İşin daha enteresan tarafı, "mehdi"lerin, "peygamber"lerin uluorta meydan bulup raks ettiği ortama itirazı olan yok.
Ulema sukut ettiği gibi, ekran müdavimi ilahiyatçı profiller de konu hakkında kelam etmemeye, azami oranda riayet ediyorlar. Öte yandan, bir başka biçimiyle, İslam'ın ne işe yaramadığını anlatmaya devam ediyorlar.
Diyanet İşleri oruç bozmayan sakız kadar, bu işe ehemmiyet vermiyor. Kontur atmadan çalışmayan makinalar misali, sormadan hiç bir şey söylemiyor. Bir kaç yıl önce, kimse bir ilahiyatçının ekrandan küfür cezası alacağını tahmin edemezdi. Saygın bir alimin, namaz sevabı ile, meşru cinselliği eşitleyeceğini aklından bile geçiremezdi.
Bu durumu nasıl izah edeceğiz? Yürüyüş böyleyse, birkaç yıl sonra neler olacağını tahmin etmeye çalışmak bile ürküntü veriyor.
Ne oluyor, nasıl oluyor? Toplum halinde çıldırıyoruz da ekran bize ayna mı oluyor? Yoksa ekran içimizdeki şeytanla, farkına varmadığımız boyutta, ortaklığa mı gidiyor?
Konuya nerden, nasıl bakarsak bakalım, neticede mesele insanla ve iradesiyle olup bitiyor. Örneklere baktığımızda, alimin cahille sınırı aşmada farklılık göstermediği anlaşılıyor.
Medyanın reytingle olan ilişkisi sadelikten, sıradanlıktan uzaklaşmayı gerekli kılıyor. Her gün diğer günlerden farklı, çarpıcı, dikkat çekici, ezberbozan haberler, yorumlar, beyanatlar bekleniyor. Diğer bir ifadeyle sadeliğe savaş açılıyor. Medyanın talep ettiği kışkırtıcı anormallik, toplumda karşılığı olmasa da zihinsel meşruiyete kapı aralanmış oluyor.
Gündeme gelme, tanınır- bilinir olma, hastalık düzeyine özel televizyonların ahlakta sınır tanımaksızın rekabete girmeleriyle tavan yaptı. Öyle ki, tarihi konulara ilgi, günümüz algısının talebi merkeze alınarak gerçekleştiriliyor. Tarihi olayların içeriği, bu günün insanının izlenebilirliği ile veriliyor.
Geçmişin değersizleşmesi, birikimin devre dışı kalmasını beraberinde getiriyor.
Böylece, ekran haz cazibesini kullanarak, kitabın alanına girmekle kalmıyor, özellikle çocukların belleğinin, gerçeğin uzağında, geleceği de kendiliğinden yanlış okuyacak biçimde mayalanmasına neden teşkil ediyor.
Tarihe ait yanlış ve doğruların yönlendirici gücü, güncel küresel akışa etki yerine, katılımı öngörür kıvamda oluyor.
Medya bugünün illüzyonu. Zevklerden, gizliden ve mahrem alanlardan besleniyor ve ifşa kültürünü dayatıp yerel kültür kodlarını dönüştürüyor. Güçlü bir iradeye, sihirleri yutacak "asa"ya ihtiyaç var.