Değişikliklerin iptal edilmesi için somut bir sebep yok

 
Türk Parlamentosu 9 Şubat Cumartesi günü üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasına olanak sağlaması gereken anayasa revizyonunu onayladı. Söz konusu reform 550 milletvekilinin 411'inin oyuyla kabul edildi.  
  
Bu sonuç Türkiye'de Anayasa'da revizyon yapmak için yeterli olan 2/3 çoğunluğun oldukça üstünde bir parlamento desteğinin ifadesi.

Birçok gözlemciye göre artık son söz Anayasa Mahkemesi'nin. Ancak, prosedür ve biçimsel nedenler için olduğu kadar temel nedenlerden dolayı da yüksek yargının bu krizi hemen çözebileceği konusunda emin olamıyoruz. Prosedür açısından baktığımızda Türkiye'de, iptal için başvurunun yasanın yürürlüğe konmasından önce yapıldığı Fransa istisna, birçok Avrupa ülkesinde de olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi ancak yasa yürürlüğe geçtikten sonra göreve çağrılabilir. (150 ve 151. maddeler) Dolaysıyla, Anayasa Mahkemesi'ne başvurma niyetini daha önceden açıklamış olan Kemalist parti CHP, başvuru yapmadan önce reformun Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanmasını beklemek zorundadır. Biçimsel açıdan da, Anayasa Mahkemesi'nin cumartesi günü kabul edilen reformu iptal etmek için sağlam argümanlar bulması pek mümkün değil. Aslında hükümet anayasal bir revizyonu başlatmak için normal bir süreci izledi ve parlamentoda da tartışılmaz bir çoğunluk elde etti.

Geriye sadece temel argümanlar ve özellikle bunların en ivedisi yani kabul edilen bu revizyonun halen geçerli olan Anayasa'nın 2. maddesinde güçlü bir şekilde ifade edilen laiklik ilkesine zarar vereceği iddiası kalıyor. Ancak yasal bakış açısıyla, laikliğe zarar, belirgin olmaktan uzaktır, [zaten] oylanan metin açık olarak üniversitelerde başörtüsü iznini belirtmiyor. Anımsayalım, akademik birimlere ait binalarda başörtüsü yasağını kaldırmak için, AKP ve MHP, halen yürürlükte olan Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerini revize eden iki değişikliği kabul ettiler. Bu iki madde, kamusal hizmetlere ulaşmada ayrımcılığı ortadan kaldırma hedefiyle, yasa önünde eşitlik ve yüksek öğrenim hizmetine ulaşma olanağını güçlendirmektedir. Bu iki değişiklik önerisinin metninde laikliğe aykırı unsur olarak öne sürülebilecek hiçbir şey bulunmaktadır. Hatta, Prof. İbrahim Kaboğlu gibi bazı hukukçulara göre, 42. maddeye yapılan ekleme (Hiç kimse yasanın öngörmediği nedenlerden ötürü eğitim hakkından mahrum edilemez. Bu hakka yapılacak kısıtlamalar ancak yasayla belirlenebilir.) yasa koyucuya eğitim hakkını sınırlandırmak için geniş bir yetki tanıdığından [bu özgürlüğü sınırlandırma anlamında] şüpheli bile görünmektedir. Bu durum karşısında, Anayasa Mahkemesi'nin geçerli bir, laiklik ilkesine zarar verme anlamında, anayasaya aykırılık durumu tespit etmesi hiç kolay değil.

Hükümetin yaptığı reformda belki de sonuna kadar ilerlemediğinden söz etmek doğru olacaktır, çünkü hükümet YÖK'ün statüsünü belirleyen 17. maddede bir değişiklik yapacağını beyan etmişti. Bu değişiklik, yapılan işi tamamlayacak ve 1989'da üniversitelerde başörtüsü takılmasını yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararını gerçek anlamda ortadan kaldıracaktır, çünkü bu değişikliğin öngördüğü örtü "başörtüsü" (saçları kapatan ve çene altından bağlanan örtü)dür. Bu en sonuncu değişiklik önerisi, şu an için ne tartışılmış, ne Parlamento tarafından oylanmış ve ne zaman oylanacağı hatta oylanıp oylanmayacağı bilinmeyen niyetleri konusunda daha açıktır. MHP bunun hızla onaylanmasından yana, ancak daha ihtiyatlı olan AKP zamana zaman vermeyi tercih etmektedir. Böylece, Anayasa Mahkemesi'nin hâlâ konuyu ele almış olmadığını görüyoruz. Bunu yapacağı zamanda da gerçekten laikliğe aykırılık dolayısıyla yürürlükten kaldırmak için gerekli vasıtalara sahip olabilecek mi? Eğer hükümet geri adım atarsa ve başörtüsünün üniversite kampüslerinde kabul edileceğini belirten 17. maddedeki değişikliği kabul etmezse, laikliğe saldırıyla suçlanmaktan ve Anayasa Mahkemesi'ne yürürlükten kaldırmak için argüman sağlayacak eleştirilere maruz kalmaktan kesinlikle kurtulacaktır. Ancak cumartesi oylanan 10. ve 42. madde değişiklikleriyle kalınırsa, [o zaman da] bu düzenlemelerin fazla genel ve üniversite rektörlerinin yorumlarına bağımlı olması riskiyle karşılaşılacaktır. Anayasa'nın revizyonunun yorumlanmasındaki bu belirsizlik durumu başörtüsüne iznin yürürlüğe geçmesinde engel olabilir, sürtüşmelere yol açabilir.

Ne olursa olsun Anayasa Mahkemesi'nin müdahalesi etrafında çok güçlü bir belirsizlik bulunmaktadır. Aslında Anayasa Mahkemesi'nin yasayı yürürlükten kaldırma durumunda olsa bile bunu isteyip istemeyeceği kesin değil. Anayasa Mahkemesi'nin hâlihazırdaki yapısını değerlendirmek aslında çok zor... 2007 Mayıs ayında Anayasa Mahkemesi aşırı laik Tülay Tuğcu başkanlığındayken, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu engellemede "establishment"ın argümanlarını takip etmişti. Yine de, o zamandan bu yana, Anayasa Mahkemesi başkanını değiştirdi ve laiklik yanlılarıyla hükümet taraftarları arasında bölünmüş gibi bir görünüm kazandı. Birçok uzman, Anayasa Mahkemesi'nin elindeki zayıf anayasal argümanlardan hareketle, cumartesi karar verilen reformu iptal etmeyeceğini düşünmektedir. Ancak genel bağlam, siyasi gerilimler ve müdahale etmeye elverişli kargaşalar, durumu değiştirebilir. Kabul edilebilir bir hukuki kanıt getirme zorunluluğu ile mevcut siyasi güçler ilişkisi arasında sıkışmış olan Anayasa Mahkemeleri [kararları] öngörülemez kurumlardır. Üstelik, bunların, Türk Anayasa Mahkemesi'nin, tam anlamıyla bir dönüşüm geçiren rejimin içinde yerini bulmasının gerektiği bir zamanda olması bizi yorumlarımızda ihtiyatlı olmaya teşvik etmektedir.
 

Kaynak: Zaman