Dayton'ı savunmak Boşnaklara kaldı!

"Acı ilaç içmek zorunda kaldık" demişti Boşnakların 'Bilge Kral'ı Aliya İzzetbegoviç 1995'te, içi kan ağlayarak imzaladığı Dayton Barış Anlaşması için... Talihin cilvesi bugün aynı Dayton'ı 'muhafaza etmek' Boşnaklara düşer oldu!

Bosna-Hersek'te savaşı bitiren Dayton'ın üzerinden tam 14 yıl geçti. 250 bin insanın can verdiği savaşın sadece kabuk bağlamış yaraları hala sızlıyor. Bunca zamandır bu diyardan gelen ve 'haber değeri taşıyan' tek haber 'bir şey olmamasıydı'. Şimdi, Avrupa'nın göbeğinde en büyük kurbanı Bosnalı Müslümanlar olan bir savaşı bitirmekten öte işe yaramayan Dayton'ın yerine yenisi ikame edilmeye çalışılıyor. ABD ve AB yetkilileri, bu ay Bosna'yı işlevsel bir devlete sahip olarak AB yolunda yürüteceğini düşündükleri anayasa değişikliği önerilerini Boşnak, Sırp ve Hırvat siyasilere sundu.

Tükiye'nin de Boşnakları yalnız bırakmama yükümlülüğüyle müdahil olduğu bu süreç, haddinden fazla zorluklar içeriyor. Zira Avrupalılar hala Bosna'yı 'stratejik bir mesele' olarak algılar görmezken, en büyük engelleri yaratan yine Dayton'ın kendisi.

Dayton barışı 1995'te savaşı bitirmeye kafi gelse de yönetilebilir bir devlet yaratamadı. Yapılan anayasayla ülke Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti adlı iki devletçiğe bölündü. Toprakların yüzde 51'i Boşnak-Hırvat Federasyonu'na, yüzde 49'u Bosnalı Sırplara verildi. Devletçikler içinde kantonlar oluşturuldu. Üçlü başkanlık sistemi, üç parlamento, yüzlerce bakanın yer aldığı işlevsiz bir yapı kuruldu.
Hepsinin tepesinde de hakemlik rolü oynayan Yüksek Temsilcilik var. Anlaşmazlıklar yüzünden Yüksek Temsilci, 1997'de sahip olduğu 'Bonn yetkisi' ile seçilmişler dahil tüm yöneticileri kovabiliyor, yasaları veto edebiliyor. Güvenlikse 2004'ten beri AB'nin 7 bin askerlik barış gücü EUFOR'a emanet.

Dayton akan kanı durdurdu, fakat bir ülke tesis edemedi. 1991'deki sayımda 4 milyon 300 bin olan nüfusun yaklaşık 1 milyon 900 bini Boşnaklar, 1 milyon 300 bini Sırplar, 760 bini Hırvatlar ve 300 bini diğer gruplardan oluşuyordu. Savaş büyük bir göçe yol açarken, Sırplar nüfuslarıyla orantısız topraklara sahip oldu. Evlerinden olan 2 milyon mülteciden ancak 1 milyonu dönebilirken, 500 bin kadarı Boşnak olmak üzere 1 milyonu bunu başaramadı. Tazminat sistemi işletilemedi. 2011'de nüfus sayımının yapılıp yapılamayacağı belirsiz. Zayıf merkezi hükümet altyapı, eğitim, sağlık yatırımları yapma ve istihdam yaratma sorunlarını çözemez halde. Bir yıl sonraya ayarlı seçimler etnik milliyetçiliği derinleştirmekten öte umut vermiyor. Bu ahval ve şerait içinde üç tarafın toprak, nüfus, anayasal değişiklikler gibi meselelerini çözebilmesi için başlatılan 'Prud Süreci'nin de geçen yaz Yüksek Temsilci Valentin Inzko tarafından ölü ilan edilmesi şaşırtıcı olmadı.

Bosna'da polislikten bezip artık 'ortaklık' isteyen AB, 2007'de İstikrar ve Katılım sürecini başlatmıştı. Lakin katılım sürecinin eski 'komünist' yapıların dönüşümü için çözümler öneren, iç siyasi çatışmalara devalar içermeyen AB'nin Dayton Bosna'sıyla varabileceği bir yer var mı?

ABD ve AB'nin müzakereler için sunduğu plan açıklanmış değil. Rivayet o ki, üçlü başkanlık konseyi yerine tek başkan ve iki yardımcı, iki kanatlı parlamentodaki vekil sayısının artırılması gibi öneriler var. Yüksek Temsilcilik yerine AB Özel Temsilciliği (Office of the European Special Representative-EUSR) öngörülüyor.

Gel gör ki, Dayton'la sırtlarını Sırbistan'a dayadıkları daha derli toplu topraklarda özerk cumhuriyet elde etmiş Bosnalı Sırplar tavize yanaşmıyor. Hatta Yüksek Temsilci'den topyekün kurtulup bağımsızlık ve Sırbistan'la birleşmeye bakıyorlar. Kosova'nın 2007'de BM kararlarına aykırı olarak ilan ettiği ve Batı tarafından kabullenilen tek taraflı bağımsızlığı arzularını kabartıyor. Hırvatlar da, zoraki evliliğe razı görünse bile, Sırplara bakıp ayrılığa ve Hırvatistan'a katılmaya meylediyor.

Bosna Hersek'in üniter yapısıyla AB'ye girmesini savunansa Boşnaklar. Haklı olarak Sırpların terör ve kanla aldıkları toprakları sorguluyor, siyasi birlik, kültürel-etnik barışın sağlanması ve işlevsel bir devlete dönüşüp AB ve NATO'ya girmeyi arzuluyorlar. Lakin Dayton'ın yarattığı kısırdöngü karşısında güçleri yine ancak Dayton'ı muhafazaya yetiyor.

Bosnalı siyasilere göre 'Herşey kötüye gidiyor'. Şu aşamada Dayton'dan geriye düşen bir durum sadece bölünme ve çatışma demek. Bosna-Hersek'te en büyük sorumluluk Dayton kısırdöngüsünün müsebbiplerinin omuzlarında. Türkiye'nin en baş sorumluluğu ise Sırbistan ve Hırvatistan'la işleri yoluna koymuş AB'nin Boşnaklar için bir oldu bitti atmosferi yaratmamasını sağlamakta. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Belgrad'a giderek hazırlığını yaptığı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dün başlayan ve 1986'dan beri bir ilk niteliği taşıyan Sırbistan ziyaretini bu açıdan okumak lazım.

Kaynak: Radikal