Daha az kirletmek, daha çok kazanmak

Aralık 2009'daki Kopenhag İklim Zirvesi'nden sonraki ilk konuşmasıydı. Lord Nicholas Stern iki gün önce konuşma yapmak üzere İstanbul'daki Sakıp Sabancı Müzesi'ne geldi.

Stern iklim değişikliğine ve bununla nasıl başa çıkılacağına dair küresel tartışmanın baş aktörlerinden biri. Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'nın Baş Ekonomisti'ydi; şimdi Londra Ekonomi Okulu'nda profesör. 'Daha Güvenli bir Gezegen için Plan' adlı kitabı Nisan 2009'da yayınlandı, fikirleri dünyanın dört bir köşesinde yaygın şekilde tartışıldı.

Stern İstanbul'a, Türkiye'de Karbon Saydamlık Projesi'nin (KSP) başlatılması vesilesiyle geldi. KSP on yıl önce şirketlerin ve kurumların sera
gazı salınımlarına dair veri toplamaya başladı. Hedef, iş dünyasını iklim değişikliği tehlikesinin bertaraf edilmesi için harekete geçmeye özendirmekti.

KSP yatırımcıları, şirketleri ve hükümetleri, verileri ulaşılır hale getirmek, azaltım standartları tayin etmek ve performans gelişmeleri sağlamak konusunda son derece başarıyla motive etti. Bugün 60 ülkede 2500'den fazla kurum, KSP yoluyla sera gazı salınımlarını ve iklim değişikliği stratejilerini ölçüyor ve açıklıyor.

2010'dan itibaren Türk şirketleri de bu projeye katılmaya başlayacak. Bu, Türk vatandaşları adına, Türk müteşebbisleri adına ve iklim değişikliği ile mücadele adına iyi bir haber.

Türk şirketlerinin yeşil (ya da o kadar yeşil olmayan) performanslarıyla ilgili KSP'ye bilgi vermesi niye önemli? KSP Başkanı Paul Dickinson'ın da dediği gibi: "İklim değişikliği internet gibi; günün birinde ortaya çıkıveriyor ve her geçen yıl büyüyor, hiçbir yere gitmiyor ve ondan para kazanmayı öğrenmeniz gerekiyor." Büyük küresel şirketlerde, iş dünyasının iklim değişikliği sorununa cevap verme biçiminin, 21. asırda pazar payının ve karlılığın belirleyicisi haline geleceğine dair giderek güçlenen bir inanç söz konusu. Tüketiciler bir şirketin ve ürünlerinin çevreye nasıl etki ettiği konusunda saydamlık bekliyor.

Diğer bir deyişle: bu endişeleri ciddiye alıp tutumlarını değiştiren şirketlerin, işleri eskisi gibi yürütebileceğini düşünen rakiplerinden çok daha fazla kar elde etme şansı var. Son dönemde buna verilebilecek en iyi örnek Toyota Prius. Çevreyi çok daha az kirleten bu araç, tam da diğer büyük araba üreticilerinin işçi çıkarttığı bir dönemde, pazar payını her yerde artırıyor.

Küresel rekabet halindeki Türk şirketlerinin, bu yeni eğilime dahil olmak dışında seçeneği yok. Bunu yapmadıkları takdirde, çevreyle ilgili referanslarını bilmek isteyen dünya çapındaki eleştirel tüketiciler tarafından er geç cezalandırılacaklar. Öte yandan ülke içi piyasaya üretim yapan küçük ve orta ölçekli işletmeler de giderek daha fazla sayıda 'temiz' ürün tercih eden tüketiciyle karşılaşacaklar.

Bu küresel eğilimin Türkiye pazarını gerçekten etkilemesi elbette biraz zaman alacak. Türkiye Almanya veya Norveç değil. Fakat iklim değişikliğine ve şirketlerin ayak uydurma zorunluluğuna dair bütün bu bahsin Türkiye'yi öyle veya böyle teğet geçeceğini düşünmek vahim bir hata olacaktır.

Lord Stern'in konuşmasının sonunda açıkça ifade ettiği gibi, sıcaklıkların sürekli ve kontrolsüz şekilde artmasından en fazla etkilenecek olan ülkelerden biri Türkiye. Küresel iklim değişikliğine karşı başarılı mücadelenin Türk vatandaşlarının çıkarına olduğu açıkça ortada. Türk şirketleri de bu mücadelede üzerlerine düşeni yerine getirmeliler. Dünyayı zararlı salınımları azaltma çabaları konusunda bilgilendirirken, daha az kirletirlerse daha çok kazanacaklarını idrak etmeliler.

 Kaynak: Radikal