Çözüm Kandil'de değil, iç siyasette


 
Siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlar Türkiye'nin doğusunu kuşatırken, Ankara ve ordu çözümü Kandil'de arıyor. Uzun zamandır Kürt sorununa siyasi ve toplumsal çözüm getirmesi beklenen AKP de hayal kırıklığı yarattı

Türkiye'nin PKK'yla savaş gerekçesi altında Irak Kürdistanı'na yönelik eski/yeni savaşı, akla şu iki soruyu getiriyor: Kandil Dağı'nın bombalanması, Kürdistan köprülerinin yıkılması ve köy sakinlerinin 'sürülmesi' yoluyla, Türkiye'deki Kürt milliyetçisi taleplerin sona erdirilmesi mümkün mü? Türkiye, güney komşusunun gözardı edilemeyecek yeni gerçeğini ne zaman kabul edecek?

Yaşanan gelişmeler içinde daha da önemli olanı, düşman kazanmanın sürdürülmesi.

Zira Irak'taki Kürt köylerinin her gün bombalanması, sivil kayıplar, yerel halkın 'sürülmesi' ve köprülerin yıkılması, iki ülkedeki Kürtler arasında Türk devletine karşı nefretten başka bir şey üretmez. Ayrıca, açık olmayan hedeflerle yürütülen bu savaşın tehlikeli etkileri, Kürt toplumuyla Ankara'nın siyasi gündemine katmaya çalıştığı Türkmen azınlık arasındaki ilişkilere yansıyacaktır. Sorun aslında Kandil dağındaki PKK savaşçılarından ibaret değil; Kerkük'ün Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne katılması hakkındaki tartışma da, başka güçlerin Kuzey Irak'ta güç dengesi dayatmasıyla kenara itiliyor. Sorun ayrıca, Türkiye'de İslamcılarla asker arasında yaşanan çekişmeyle de ilgili.

Kendi kentlerini de bombalar mı?

Kürtlere karşı savaş için zayıf gerekçelere sahip olan bütün bu Türk davranışları, Irak ve Türkiye'de sosyal ve kültürel çekişmelere yol açacak. Zira farklı toplumlar arasındaki kırılgan tarihi ilişkiler, milliyetçilik bataklığına kazandırdıkları anlamları birlikte yaşam ve ötekini kabule aynı oranda kazandıramadı. Türkiye'nin mevcut savaşı bu bağlamın dışına çıkmaz ve bilinçlenmeye, siyasetten uzak olan ortak kültürel ve sosyal girişimlere yeni bir duraklama süreci ekleyecektir.

Türkiye kendisine Kandil dağıyla bazı diğer noktaları bombalamanın ne fayda getireceğini sorabilir. Türk ordusunun uydu aracılığıyla çok sayıda PKK savaşçısını hedef aldığını varsayarsak, şiddet, tecrit ve ayrımcı politikaların Türk devletine, siyasetine ve kültürüne 'daimi muhalif' kıldığı kendi Kürt kentleri ve köyleri ne olacak? Bu kentler de bombalanacak ve savunma bakanlığının uydu gözetimi altına konulacak mı?

Son yıllardaki en belirgin kanaat, AKP'nin Türkiye'de tecrid edilmiş Kürt bölgelerindeki siyasi ve sosyal çözüm halkasının genişletilmesi girişiminde bulunduğu yönündeydi. Zira partinin Kürtler arasında geniş bir tabanı var ve Temmuz 2007 seçimlerinde bölgeden önemsenmeyecek miktarda oy elde etti. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, 2005'teki Diyarbakır gezisinde bir grup Kürt ve Türk aydınla birlikte yapılan kutlamada, Kürtlere yönelik yanlış uygulamaları itiraf etmiş ve 'Kürt sorunu sadece Kürtlerin değil, Türkiye'nin sorunudur' demişti. Bu kutlamada sorunun demokratik ve hukuk temelinde çözülmesi sözü vermişti; başbakanın, 'Türkiye'nin geçmişte yanlışlar yaptığını, dünyadaki başka ülkeler gibi zor günler yaşadığını ve bu yanlışları inkâr etmesinin kendisine yakışmayacağını çok iyi bildiği' yönündeki sözleriyle daha da açık bir itiraf gelmişti. Zira Erdoğan, "Halk ve devlet yanlışlarla mücadele edecek ve güvenle ilerlemek için birbirini denetleyecek. Biz bu gerçeğin farkında olduğumuz için, ben bu devletin tarihi bilincine inanan bir başbakan olarak karşınızda duruyorum" demişti.

Bu itiraf, vaatlerin yerine getirilmesi durumunda, Türklerle Kürtler arasındaki iç şartlara güven kazandırabilirdi. Siyasi ve kültürel çevrelerde birçokları, başbakanın sözlerinin Kürt sorunuyla çevrili 'askeri buz kütleleri'ni eriteceği ve dolayısıyla sorunu siyasi bağlamına oturtacağı yönünde umutluydu. Fakat Erdoğan'ın konuşmasında kur yaptığı Diyarbakır, siyasi ve ekonomik ayrımcılık halkası içinde kalmayı sürdürdü.

Erdoğan'ın itiraz etmesi gerek
Bugün siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlar Diyarbakır'ın yanı sıra Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusunda bulunan diğer kentleri her zamankinden daha fazla kuşatırken, Türk devleti Kandil'de çözüm arıyor ve generallerin zihninde, kesinlikle kazanamayacakları 'böl ve yönet' savaşı yer ediyor. Erdoğan'ın Kürtlere yönelik yanlış uygulamalara yeniden itiraz etmesi, milliyetçi devletin tarih ve toplum üzerindeki gücü kanalıyla gizlediği imkânlardan biri olabilir.

Aynı bağlamda, Irak Kürdistanı'nın siyasi ve sivil kurumlarıyla halkının kimliğinin tanımak Türkiye'ye, Irak'ta başka hiçbir gücün elde edemeyceği anlamlar kazandırır. Zira, yönetim deneyimdeki bütün eksikliklere rağmen, Irak Kürtleri bugün Irak siyasetinde laik sivil yüzü temsil ediyor.

Kaynak: Radikal