Cibuti'de yeni oyunlar

Cibuti, Doğu-Afrika’da bulunan küçük bir ülkedir. Ülke nüfusu 1 milyona yakındır ve yerli halkın yüzde 100’ü Müslümandır. 1883 yılında ülkeye gelen Fransız askerler önce Obock şehrine yerleştiler, daha sonra ise başkent Cibuti’ye yerleşerek 1885 yılında Cibuti’yi kendi sömürgelerine kattılar. Ülkenin kuzeyinde bulunan Tadjoura şehri ise Fransızlar gelmeden önce Osmanlı Devleti’nin Yemen Valiliğine bağlıydı.

İkinci Dünya Savaşından sonra diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi Cibuti’de de isyan çıkmaya başladı. Özellikle 1960’lı ve 70’li yıllarda isyanlar çok şiddetlenmişti ve nihayet 27 Haziran 1977 yılında bağımsızlık ilan edildi. Bağımsızlık mücadelesi sırasında önde gelen isimlerden Hassan Gouled ilk Cumhurbaşkanı olmuştur ve 22 sene boyunca Cibuti’yi yönetmiştir. Cibuti, başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Ülkede 65 kişiden oluşan bir meclis ve 24 bakanlık bulunmaktadır. 2010 anayasal değişikliğine kadar cumhurbaşkanı 6 yıllığına ve en fazla 2 dönem seçilebiliyordu. 2010 yılında yapılan anayasal değişikliğiyle cumhurbaşkanın tekrar seçilme sınırı kaldırmıştır. 1991 yılında referandumla kabul edilen anayasayla birlikte çok partili sisteme geçilmiştir. Hassan Gouled 1999 yılında sağlık nedenlerinden dolayı görevden ayrılmıştır. Burada Cumhurbaşkanı’nın makamından feragat etmesine neden olan sebeplerinden biri de ülkenin yaşamakta olduğu ekonomikdir. Aynı sene düzenlenen seçimlerde yeğeni İsmail Omar Guelleh Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

1991 yılında hükümet ile muhalefet (FRUD) arasında çıkan anlaşmazlık ülkede iç savaşın çıkmasına neden olmuştur. FRUD ülkenin en büyük ikinci kabilesi olan Afarlardan oluşuyordu. 2002 yılında hükümetle FRUD Paris’te anlaşmaya varmıştır ve iç savaş böylece sona ermiştir. Fakat hükümetin muhalif parti ve yayın organlarına neredeyse hiç tahammülü yoktur. Ülkede 1 televizyon kanalı ve haftada 4 gün basılan gazete bulunmaktadır. Söz konusu TV kanalı ve gazete devlete aittir.

1998 yılında Eritre ile Etiyopya arasında başlayan savaş Cibuti’ye yeni bir kapı açmıştır. Bu savaşla Etiyopya tüm ihtiyaçlarını Cibuti limanı üzerinden karşılamaya başlamıştır. Bu ekonomik açılımın en büyük payı şimdiki Cumhurbaşkanı’nın ailesine gitmiştir. Cibuti limanları, elektrik dairesi (1997), merkez bankası (1997-2013) ve diğer önemli kurumlar Cumhurbaşkanı’nın ve eşinin kardeşleri tarafından işletilmektedir.

2012 yılında yapılan yerel seçimler Cibuti siyasi tarihinde bir kırılma noktası olmuştur. Ülke tarihinde ilk defa yapılan söz konusu seçimde muhalefet partisi olan RAAD (seçimlerden 2 ay öncesinde kurulmuştur) başta başkent Cibuti olmak üzere birçok ili kazanmıştır. Seçim sonuçları açıklanana kadar hükümet bu partiyi ciddi almamıştır. Fakat RAAD’ın galip geldiği açıklandığında; hükümet kanadında bir panik oluşmuştur. Çünkü tam bir yıl sonra parlamento seçimleri yapılacaktır.

Hükümet yerel seçimlerde birçok ili kazanan partinin çalışmalarını engelleyebilmek için her yolu denemiştir. Örneğin, Cibuti şehri belediye başkanı, Abdulrahman Guelleh, göreve geldikten iki ay sonra belediyeye bağlı olan şehir temizliği dairesi otonom bir daire ilan edilmiştir. Böylece şehir temizliğiyle ilgilenmesi engellenmiştir. 30 Ağustos 2012 yılında Cibuti belediye başkanı Çin’de resmi ziyarette bulunduğu sırada ofisinde yangın çıkarken, odasındaki her şey kül olmuştur. Bu olaydan belediye başkanı sorumlu tutulmuştur.

Radd, 2013 yılında parlamento seçimlerine katılma başvurusu iç işleri bakanlığı tarafından reddedilmiştir. Yeni bir strateji izleyerek ARD, UDJ, MRD, PND, PDD, Model ve CDU partileriyle birleşerek USN çatı altında toplandılar. USN altında toplanan partilerin çoğu doğrudan seçimlere katılma izni verilmemiştir. Ani bir kararla birleşme kararı alarak yeni bir parti kurmak için seçimlerden hemen önce başvuru yaptılar ve böylece parlamento seçimlerine katıldılar.

Hükümet partisi gene hazırlıksız yakalanmıştır ve halkın büyük desteği alan parti yeni oluşan parti olmuştur. Seçim arifesinde her iki taraf da zafer ilan etmiştir. Resmi seçim sonuçları tam bir ay sonra açıklanmıştır. Seçimlerin yapıldığı 22 Şubattan bir gün sonra USN seçmenleri sokaklara dökülmüştür ve Mayıs ayına kadar şiddetli bir şekilde sürmüştür. Şubat 2013’ten bu yana Cibuti camilerinde Cuma günleri gösteriler düzenlenmektedir.

Peki, halk yeni kurulan bir partiyi neden desteklemiştir?

1- Cibuti halkın büyük çoğunluğu açlık ve sefalet içinde yaşamaktadır. İşsizlik oranı yüzde 60’ın üstündedir. Hatta yurt dışında okuyup ülkeye dönenlerin iş bulma imkânı yok denecek kadar azdır. İş bulabilmek için ya Cumhurbaşkanı’nın yakını veya Cumhurbaşkanı’nın eşinin yakını olmak gerekmektedir.  En çok devlet istihdam etmektedir ve iş bulabilmek için ya bir bakanın akrabası olacaksınız veya yukarıda izah ettiğimiz gibi Cumhurbaşkanı’nın çevresinden olacaksınız.

2- Ülkenin en büyük sorunu ise yolsuzluk sorunudur, ülke dış finansörlerden aldığı proje ve borçlarla Cumhurbaşkanı’nın etrafındaki iş adamları, akrabaları veya bakanların şirketlerine verilmektedir. Cibuti’deki hemen hemen tüm bakanların eşleri ve oğulları üzerinde şirket kurmuşlardır ve devletten böylece ihale almaktadırlar.  Bazı bakanlar ise bakanlıkların bütçeleri hortumladıkları belgelenmesine rağmen Cumhurbaşkanı sadece bazı bakanların yerlerini değiştirmekte yetindi. Ülkede kamu çalışanların mesaileri 07.30-13.00 olması yolsuzluğa davetiye çıkarmakta olup kısa mesaiden dolayı kamuda ne saydamlık var ne de açıklık ve hesap verebilirlik vardır.

3- Özel sektörün devlete güveni yoktur. Özel sektörde faaliyet gösterebilmek için, özellikle orta büyüklükte ve büyük firmalar, Cumhurbaşkanı’nın veya onun eşinin veya çok güçlü bir bakanla ortak olmak veya himayesinde olması gerekmektedir. Ülkeye gelen çoğu yabancı yatırımcılar bu güvensiz ortamdan dolayı yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Cibutili iş adamları ise paralarının büyük kısmı yurtdışında tutmaktadırlar. Geçmişte ve hatta bugünlerde de nedensiz bir şekilde el konulan birçok yerli ve yabancı firmalar vardır. O derece ki bakanların çoğu aileleri yurt dışına göndermektedir veya oralarda konut almaktadır.

4- Enerji fiyatların çok pahalı olması halk nezdinde büyük bir huzursuzluk yaratmaktadır. Bilindiği üzere Cibuti dünyanın en sıcak ülkelerindendir. En yoksul ülkeler arasında yer almasına karşın dünyanın en pahalı enerjisini kullanmaktadır. Ailelerin gelirlerinin yüzde 40’ndan fazlası elektrik tüketimine gitmektedir. Yerli ve yabancı yatırımcıların bu ülkeden uzak durmalarının sebeplerinden biri de budur.
 
5- Su sıkıntısı ülkenin en büyük sıkıntılarından biridir. Ülkede ve hatta başkentin yüzde 60’ından fazla haftada en fazla 3 gün su bulabilmektedir. Bazı mahallelerde senede en fazla 3 ay musluklardan su aktığı oluyor. Bazılarında ise hiç akmamaktadır ve devlet su tankerleriyle sene boyunca su ulaştırmaya çalışmaktadır.

6- Konaklama sorunu, Cibuti nüfusu son derece hızlı bir şekilde artmaktadır. Nüfus artışından kaynaklanan konut sıkıntısı mevcuttur. Hükümetin ise bu sorunu çözmek için pek çaba gösterdiği söylenemez.
7- Halkın en büyük sorunlarından bir diğeri ise sağlık sorunudur. Maaşlarının yüzde 17-20’si sosyal sigorta için kesilen çalışanlar bile bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumların da tedavi olamamakta ne de ilaç bulabilmektedir. Kaza durumunda devlet hastanelerinde yara bandı bile hastalar tarafından ücretli olarak alınmaktadır. Hastaların doktor görmesi son derece zor olup doktorların çoğu mesai bitiminde özel hastanelerinde çok yüksek ücretlerle (30$) muayene yapmaktadırlar.
 
8- Cibuti’de hiçbir şey üretilmemektedir. Sebze bile komşu ülkelerden gelmektedir. Gıda ürünlerindeki fiyat artışı varlıklı aileleri bile son rahatsız etmektedir. Yüksek enflasyon oranı düşük gelirli ailelerin sıkıntısını daha da arttırmaktadır.

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız sorunlardan ziyade siyasi özgürlüğün kısıtlanması ve ifade özgürlüğüne neredeyse sıfır tolerans tanınması; halkın bir siyasal çözüm aramasına neden olmuştur.

Hükümetin tepkisi ne oldu?

Hükümet Şubat 2013 seçimlerden sonra meydana gelen gösterilere son derece şiddet yoluyla bastırmıştır ve bastırmaya devam etmektedir. Hükümetin aldığı kararlardan bir kısmı muhalefet partisine üye olan tüm devlet memurları işten atmak olmuştur. Hatta halkın seçtiği Cibuti şehri belediye başkanı görevden alınarak seçilmemiş biri bu makama atamıştır. Gösterilere katılan hemen herkes içeri alınmıştır. Hapishaneler dolmaya başlayınca sadece önemli kişiler gözaltına alınmaya başlanmıştır. Muhalefet partisine üye olduğu tespit edilen iş adamların şirketleri kapatılmaktadır. Bu insanlara ne elektrik ne de su hizmeti verilmemektedir. Muhalefet partilere üye olan ailelerin su ve elektrik faturalarında görülmemiş artışlar dikkat çekmektedir. Bu şekilde sistematik olarak halk korkutulmaktadır.

Bir diğer husus ise ülkede olan dini cemaatlere ve din adamlarına yönelik bastı ve şiddettir. Ülkenin önde gelen ulemaları ülkede cereyan eden sorunlara çözüm bulunması için birçok defa gerek yüz yüze görüşmeyle gerekse de mektup yoluyla Cumhurbaşkanı’na izah etmeye çalıştılar. Netice alamayan bu ulemalar 2013 seçim kampanyası sırasında muhalefet partisine desteklemeleri hükümet kanadında büyük bir huzursuzluk yaratmıştır. Daha evvel değişik devlet kademelerinde çalışan bu ulemalar; hükümetin çok yaygın rüşvet ve yolsuzluk olaylara göz yuması ve hatta bakanların açık bir şekilde yolsuzluk yapmaları kınamıştır. Ayrıca ülkede giderek artan fakir-zengin açılımı sürekli olarak dile getirerek halkın bu sefer farklı çözüm üretecek bir partiye oy vermelerine çağrı yapmışlardır. Söz konusu ulemalar kendileri aday olmamışlar fakat nedense ülkeye gelmiş geçmiş en iyi 3 dini alimi (Abdulrahman God, Abdulrahman Bashir ve Guireh Meydel) seçimlerden hemen sonra göz altına alınarak ve jet hızıyla yargılanarak bir hafta içerisinde 3 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır.

2013 seçimlerden sonra STK’ya yönelik baskılar da artmıştır. Ülkenin ilk STK’sı olan El-Birri 1994 yılında iç savaşın yol açtığı yaraları sarmak için kurulmuştur. Söz konusu STK’da değişik dönemlerde başkanlık yapan ve şu anda El-Birri ile ilişkileri olmayan 2 kişinin muhalefet partisine aday olmaları STK’nın Ekim 2013 yılından kapanmasına neden olmuştur. Keza Amal isimli başka bir İslami kuruluş da gerekçesiz şekilde kapatılmıştır. Hemen hemen hükümete karşı olduğu zannedilen tüm din adamlarına gözdağı verilmektedir. Bu kişiler bazen nedensiz gözaltına alınırken bir-iki ay sonra serbest bırakılmaktadır. Bazıları ise işkence görmektedir (örneğin, Amal’in başkanı Mohammed Daher Haziran ayında evinden alındı ve işkenceye maruz kaldı, gene birkaç sefer gözaltına alınmıştır ve gene işkenceye maruz kalmıştır. Keza eylül ayında pasaport ve kimliklerine el konulmuştur.)

El-Birri’nin kurucularından olan ve 2005-2013 yılları arasında diyanet ve vakıflar bakanlığı yapmış Dr. Hamoud Souldan, sırf ulemaları durdurmadığı için ve El-Birri geçmişinden dolayı 2013 seçimlerden hemen sonra görevden alınmıştır. Makam aracı ve pasaportuna el konmuştur.

Sonuç itibariyle, ülkede ciddi bir huzursuzluğun olduğu çok barizdir. Hükümet bu krizi inanılmaz sayıda muhbir işe alarak çözmeye çalışmaktadır. Fakat gerçek şu ki hükümet gerçeklerle yüzleşmedikçe sosyal sorumsuzlukların yol açtığı sorunlardan dolayı er veya geç büyük bir toplumsal ayaklanmaya yol açacaktır. Ve nihayet siyasal bozulma kaçınılmaz olacaktır.

Bu yazı Dünya Bülteni için kaleme alınmıştır.