Bazı sosyologlar yaşanan sosyo-politik gerilimi "merkez-çevre" kavramsallaştırması olarak ifade ederler. Zaman zaman benim de kullandığım söz konusu kavramsallaştırma ilk iki demografi hareketi anlamak açısından ve özellikle Türkiye ve İslam dünyasındaki politik/toplumsal çatışmaya uygulandığında doğrudur, bir yere kadar da açıklayıcıdır. Ancak yeni bir demografik/beşeri hareketliliğin başlayıp belli bir hız kazanmaya başladığı 21. yüzyıl için bunu revize etmemiz kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bilindiği üzere "merkez-çevre" kavramsallaştırmasını bizim literatürümüze sokan Şerif Mardin'dir. Mardin, bunu kavramsallaştırmanın modern zamanlardaki sahibi olan Edward Shils'ten bir miktar farklı bir anlamda kullanır. Genellikle bizdeki politik tartışmalar söz konusu olduğunda ilk akla gelen "merkez"den devletin, "çevre"den de merkez-kaç güçlerin, belki aslında daha doğru ve genel ifadesiyle "toplum"dur. Shils ise daha farklı bir anlamda kullanır. Shils'e göre "Toplum, bir merkeze sahiptir. Toplumun yapısında bir merkezî bölge vardır. Topluma ait olmak, bu merkezî bölge ile kurulan ilişki tarafından şekillendirilir. Merkez veya merkezî bölge, toplumun değerlerinin ve inançlarının alanına giren bir fenomendir. Toplumu şekillendiren semboller, değerler ve inançlar düzeni toplumun merkezini oluşturur" Anlaşılan şu ki Shils, toplumun ve toplumun değerlerinin, inançlarının ve sembollerinin "merkez"i oluşturduğunu söylüyor. Merkez ya da merkezi alan, inançlar ve değerler alemine ilişkin vakıadır. Mezkur merkez, toplumu yöneten semboller ve inançlar düzeninin merkezidir. Bu merkezi alan kutsalın vasfı ve tabiatına sahiptir. Bu anlamda her toplum bir 'resmi' dine sahiptir" (Edward Shils, Merkez ve Çevre,Çev. Y. Ziya Çelikkaya, Türkiye Günlüğü, 70/2002.)
Yusuf Kaplan, söz konusu kavramsallaştırmanın bizdekinden tamamen farklı olduğunu söylüyorsa da (Yeni Şafak, 6 Kasım 2002), gerçekte çok da farklı sayılmaz. Kaplan haklı olarak şu tespiti yapıyor: "Buradan yola çıkarak bir ülkedeki siyasî, ekonomik, toplumsal ve kültürel otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynaklarının o toplumun tarihsel, kültürel ve toplumsal tecrübesinin ürünü olan, o topluma tarihî, kültürel ve toplumsal tecrübesini kazandıran, o toplumun kollektif hafızasını ve bilinçaltını oluşturan temel değerleri, inançları ve sembolleri tarafından tanımlanması, belirlenmesi ve şekillendirilmesi gerektiği sonucuna varmamız gerekiyor. Bu, tüm dünyada böyledir. Amerika'da da, İngiltere'de de, Fransa'da da, İran'da da, Çin'de de, Rusya'da da aynen böyledir. Ama Türkiye'de böyle değildir; tam tersi bir durum sözkonusudur. Bu gerçeği Türkiye üzerine araştırma yapan bilim adamları görüyor. Örneğin Oxford Üniversitesi'nden Philip Robins, "Türkiye'de elitlerin / aydınların kimliği ile toplumun kimliği birbirini beslemiyor, bütünlemiyor, çekmiyor; tam tersine birbirini itiyor" diyor. Oysa Türkiye'de yapay sorunların ve gerilimlerin yaşanmasının temel nedeni burada gizlidir. Türkiye'de merkez, devlet (ve dolayısıyla sivil ve askerî bürokrasinin başında bulunan elitler) olarak tanımlanıyor. Ve bu merkez'in önceliklerine, çıkarlarına, duyarlıklarına aykırı veya ters olan her şey "öteki" / "düşman" olarak konumlandırılıyor ve türlü şekillerde hizaya getirilmeye, adam edilmeye çalışılıyor."
Burada söz konusu olan idari/bürokratik merkezin toplumsal merkezla birtür sınıfsal mesafe koyarken, merkezi kendi ideolojisiyle doldurmasadır ki, bu hakiki çatışmanın görüntüsünü gizlemeye yaramaktadır sadece. Devletin semboller çerçevesindeki merkzi anlam dünyası Kemalizm'e oturtulmuş bulunmaktadır. Toplumun ana gövdesi ise "din/İslam" merkezlidir. Dolayısıyla gerilim ve çatışmanın iki sembol arasında ve semboller üzerinden idari merkez/devlet ile toplumsal merkez arasında sürüyor olması sosyolojik vakıaya uygun düşmektedir. Fakat Şerif Mardin'in "merkez-çevre" kavramsallaştırmasında göndermede bulunulan iki başlı gerilim ilk iki hareket ve bu hareketlerin karakteristik özellikleri olan dalgalar için söz konusudur. Üçüncü dalgada gerilim veya çatışma artık doğrudan idari/bürokratik merkez ile toplumsal merkez arasında sürmektedir, bundan sonra da bu iki kutup arasında sürecektir.