Büyük resmi gözden kaçırmayın!

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi geçen hafta 1915’de Ermenilerin topluca öldürülmesini bir oy farkla soykırım olarak tanıdı. Türk medyası o zamandan beri, Temsilciler Meclisi’nin tamamının böyle bir tasarıyı desteklemesi halinde neler olabileceğine dair spekülasyonlarla dolup taşıyor.

Temsilciler Meclisi tasarıyı desteklerse, Amerikan başkanının asıl talebe, yani 24 Nisan’daki yıllık konuşmasında S-sözcüğünü kullanması talebine direnmesi ziyadesiyle zorlaşacak. Türkiye’nin buna cevabı ne olmalı? Bunun Türkiye-ABD ilişkileri açısından anlamı ne olacak? Türkiye ile Ermenistan arasında zaten hızı kesilen yakınlaşma sürecine ne gibi olumsuz tesirlerde bulunacak?

İlginç olan şu ki, uluslararası medyada gözlemcilerin büyük kısmı, Associated Press’e adını vermeden konuşan üst düzey bir Obama yönetimi yetkilisinin, ‘Kongre’deki Demokrat liderler, tasarının Temsilciler Meclisi’nde oylanmayacağı konusunda hemfikir’ yönündeki sözlerine inanma eğiliminde. Capitol Hill’de sağlam bağlantıları bulunan Washington Post da aynı kanıda. Fakat korkarım ki bu ölçülü açıklamaların Türkiye’de büyük bir etkisi olmayacak.

Keşke olsaydı. Muhtemelen 24 Nisan’a dek geçen altı hafta boyunca yorumcuların çoğu ‘Farz edelim ki...?’ diye başlayan envai çeşit senaryo üretmekle iştigal edecek. Ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme çabalarını sürdürmekte kararlı olduğunu söylese de, bütün bu hipotez talimlerinin net sonucu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olumlu hiçbir şey yaşanmayacağı yönünde olacak.

İki hükümetin imzaladığı protokoller Türk Meclisi tarafından onaylanmayacak, çünkü Amerikan tasarısı onay sürecini durdurmak için mükemmel bir bahane teşkil ediyor. Birkaç hafta önce Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin aldığı ve Türkiye’de birçoklarının aşırı tepki gösterdiği karar da cabası. Uluslararası ilişkiler uzmanlarının büyük çoğunluğuna göre, söz konusu karar kendi başına onayın önünde engel oluşturmuyor, fakat gerek iktidar gerekse muhalefet mensupları kararı engel gibi görmekten gayet memnun.

AKP’nin bizzat kendi bakanlarının imzaladığı bir anlaşmayı onaylamak için Meclis’teki çoğunluğunu kullanmamasının gerçek sebeplerini gözden kaçırmak işten bile değil.

Sebep çok basit: Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan onayın Dağlık Karabağ sürecine çözüm bulunması konusunda ilerleme kaydedilmesine bağlı olduğunu defaaten söyledi. Davutoğlu geçen sonbaharda protokolleri imzalarken, bu yılın ilkbaharında onayın da geleceği konusunda son derece emin görünüyordu. Ben bu durumun, dışişleri bakanının imza töreninde bulunan Amerikalı, Fransız ve en önemlisi de Rus meslektaşlarından, Ermenistan’ın bu ilkbaharda söz konusu üç ülkenin baskısıyla işgal altındaki bazı Azeri topraklarından bir miktar asker çekeceği konusunda bir tür garanti almış olmasından kaynaklandığını düşünüyordum hep. Bu senaryoda Türkiye her iki taraf açısından en iyisini almış olacaktı: Ermenistan ile ilişkilerin iyileşmesi ve Azerilere göstereceği bir ilerleme.

Bugüne kadar Ermenistan tek bir asker çekmiş değil. Bu üç anlama geliyor olabilir:
1) Ben yanıldım, garanti falan yoktu, yani Davutoğlu fazlasıyla iyimserdi. 2) Bir anlaşma vardı, fakat Ermenilere baskıyla boyun eğdirilemedi, ya da, 3) Büyük güçler arasında bir anlaşma vardı, fakat Ruslar bu anlaşmaya riayet etmek istemiyor.

Her halükârda, bu yanlış hükümlerin sonucu pekâla Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın hep beraber donmuş ihtilaflara saplanıp kalmaktan kurtulamaması olabilir. Umutlar bu kadar yükseltildikten sonra böyle bir felaketi önlemek için iktidar partisinin büyük resmi görmeye devam edecek, Washington ve Ankara’daki dar kafalı siyasi ağız dalaşlarının ötesine bakacak ve Ermenistan ile imzalanan protokolleri onaylama cesareti gösterecek kadar zeki davranması gerekiyor. Açık bir sınır, kapalı bir zihinden daha iyidir.

Kaynak: Radikal