Bir terör aracı olarak terörle mücadele

 

Bir mücadele aracı olarak terör amaca ulaşmak için şiddete başvurmayı içerir. Bu genel tanım iki farklı amaca yönelik şiddetin varlığını ima eder:

Politik bir amaç için şiddete başvurmak; kitlelere korku salmak için şiddete başvurmak…Her iki durumda da fiziksel olduğu kadar kitlelerin ruhunda, duygularında derin etki yaparak davranışlarını, karar alma süreçlerini etkilemek amacıyla şiddet uygulaması öne çıkıyor. Terörle elde edilmek istenen korkunun egemen olması ve  sonuçta bireysel yada toplumsal olarak rasyonel davranmaktan, belli değerlere göre davranış sergilemekten çok öfke, nefret, önyargının öne çıkarak vicdanın ve aklın teslim alınmasıdır.. Böylesi bir toplumun saglıklı tepkiler vermesi beklenemez.

Bu rasyonel olmayan davranışlara itilerek, kitleler bir tür şiddet ortamına çekilerek daha büyük şiddet meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Bu şiddet ve korku sarmalı hem batılı hem de İslam dünyası için farklı amaçlarla kullanıldı…İslam dünyası olduğu kadar farklı biçimde de olsa batı dünyası da terörize edilerek teslim alındı.

Batılı dünya Amerika'nın hegomonik stratejileri uğruna Avrupa'daki kitleler manipüle edildi. Bu gerçeği yakından kavrayan Alain Touraine "Avrupa İslam dünyasıyla ilgili ABD politikalarından  farklı bir politika oluşturabilirse  var olur" tespiti önemlidir.

"Terörle küresel savaş" adına başta terörize edilen İslam dünyası oldu. Batının hafızasında yatan önyargılar harekete geçirilerek her türlü vahşet meşrulaştırıldı.. Medya, sinema, basılı yayınlar ve tüm popüler kültür araçları devreye sokularak İslam dünyasına karşı öfke harekete geçirildi. En iyimser yaklaşımla bile "her Müslüman terörist değildir ama her terörist Müslümandır" formülasyonuna ikna edilen batılılar İslam dünyasına yönelik her türlü saldırıyı desteklemeye, meşrulaştırmaya hazır hale getirildi.

İslam dünyasının terörize edilmesi tek boyutlu bir savaş propagandasından ibaret değildi. Öyle olsaydı haklı haksız bir savaş varsa bu tür propaganda makinesinin devreye girmemesi sürpriz olurdu. Ancak asıl terör kampanyasının hedefi Müslümanların Müslümanlık anlayışı oldu. Yani terörle mücadele adına Müslümanların İslam anlayışları, algıları terörize edilmiş olması nedense üstünde pek durulmaz.

Şöyle bir bakalım, Amerikan değerleri, küresel hegomanyanın sistemik ve ideolojik aygıtlarıyla Müslümanların kurdukları ilişki bu süreçte nasıl bir yöne evrildi? Irak'ta, Afganistan'da Amerikan bombalarının söndürdüğü ocaklardan yükselen acılar, Amerika'nın silahlı yüzüne duyulan öfkenin dışında ne türden bir dönüşüm yaşanmaktadır

Küresel kapitalizme karşı, liberalizmin göz boyayan değerlerine ve hayat tarzlarına karşı İslam dünyasındaki siyasi ve entelektüel çabalar adeta bastırıldı. Tüm bunların 11 Eylülle birlikte gökten inmediği malum. Ancak bu süreçte siyasal ve toplumsal anlamda Müslümanların zihinleri adeta terörize edilerek Amerikan değerleri özendirildi. Kendi değerlerine yabancılaşan, medeniyet birikimini küçümseyen kadrolar güçlendirildi. Sağ-muhafazakar tutum liberal enteljansiyanın yedeğinde İslami kaygıların, iddiaların yerine geçirildi.

İslam dünyasında derin bir çatlak oluşturulmak istendi. Henry Kissenger'in 11 eylülün hemen ertesinde belirttiği strateji çok kanlı biçimde uygulamaya kondu: "bundan sonra savaş batı ile İslam arasında değil islamın kendi içinde farklı İslamlar arasında olacaktır" sözü bir kehanet olmaktan çıktı.

Bir yanda Irakta sahnelenen Sunni-Şii çatışması farklı kültürlerin, dinlerin beşiği bu coğrafyada Müslümanların birbirini boğazladığı bir areneya dönüşmesi tarihin çılgınlığı olarak geçiştirilebilir mi? Etnik ve mezhebi farklılıklar alabildiğine abartılarak Ortadoğunun medeniyet kurucu iradesi ve kültür birikimi yok edilmek istendi.

Ortadoğuya demokrasi, insan hakları, ekonomik paylaşım gibi iddialarla başlatılan BOP totaliter yönetimleri güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmadı. Zaten buna da niyeti yoktu.

Ancak desteklediği  despotik Ortadoğulu yönetimler altında İslam algısını değiştirmek için eğitim programlarında kültür alanlarına kadar müdahalede bulunuldu. Kendi hegomonyasını garantiye almak, muhalefet potansiyelini bastırmak için Amerika Müslümaanlara nasıl bir İslama inanmaları gerektiğini dikte ettirmeye başladı. Ezher'in ders müfredatından Pakistan'daki medrese geleneğine kadar pek çok alana müdahale edildi.

 Böylece medeniyet iddiasından vazgeçmiş , vicdan meselesi haline indirgenmiş din  anlayışı teşvik edildi. Bunun peşi sıra evrensel olduğu ve de Amerika'nın temsil ettiği değerler, sistemler idealize edilerek, Müslümanların varoluş şartı olan değerleriyle mesafe konmaya çalışıldı.

Görece daha demokratik, batıya açık toplumlarda ise bu çok daha aleni biçimde yine muhafazakar iktidarlar eliyle gerçekleştirildi.

İslam dünyasının terörize edilmesi şu sonuçları doğurdu.

a- Kendine olan özgüvenlerini yitirerek şiddetin artması

b- İslama karşı İslam stratejinsin uygulanması şii-sünni, modern-geleneksel- radikal çatışması

c-  İslam dünyasını kendi gündemini kaybetmesi, kendini inşa etmekten çor tepkisel söylemlere sığınması

d- Yenilgini getirdiği eziklikle, düşmanının değerlerine hayranlık duyma, benimseme, ve ondan olma eğiliminin gelişmesi ( liberalizimin, küresel kapitalizmin  sorgulanmaktan çıkıp benimseni olması vs.)

e-  Kendi değerlerinden kuşkuya düşmesi, kendi medeniyet değerlerine yabancılaşması

Batı dünyasının terörize edilmesi:

Terörle küresel savaşın bir başka mağduru da bizar batılı toplumlar oldu. Bir yanda terör korkusuyla terörize edilen kitleler zorunlu olarak yeni sömürge savaşına destek verme durumunda kaldılar. Korku batılı toplumların hayatının bir parçası haline getirilerek toplumsal paranoya oluşturuldu. Öylesine güçlü bir korku oluşturuldu ki, gerçekler ortaya çıktığında bile hatadan dönmeyecek kadar şartlandırıldı.

Müslümanlara karşı terörize edilen vicdanlar artık her türlü vahşeti meşrulaştırabilir, kabullenebilir duruma getirildi. Çizgi filmlerden, siyasal söylemlere kadar her türlü İslam karşıtı eylem desteklenir hale geldi.

Kitlelerin terörize edilmesi kendi çıkarını önplana koyan, günlük hayatın lükslerini kaybetmemek için haritada yerini bilmediği coğrafyalarda katliamlarla suç ortaklığı anlamına gelen politik destekleriyle yüzleşmekten kurtulma imkanı verdi. Batıda yaşayan insanların bencillikleriyle yüzleşmeleri ertelenerek vicdani bir rahatlama yaşamaları sağlandı.

a-  Tarihsel olarak bilinç altında var olan öteki düşmanlığı modern formda yenilenerek kitlelerin  işgal politikalarını meşrulaştırmaya, desteklemeye hazır hale getirildi

b- hem savunma refleksi, hem kötülük kaynağının yok edilmesi hem de ötekiyle hesaplaşma duygusuyla sömürge savaşına dönüşen hegomonya savaşı yani yeni emperyalizm sorgulanmaktan kurtuldu.

c-  Bu şekilde vicdan muhasebesi ertelenerek kitlelerin vicdanları rehin alındı

Tüm bu meşrulaştırıcı ve sorgulamayı erteleyici politikalar sonucu Batılı toplumların  çıkarları adına yapılan uygulamalar sorgulamaktan kurtuldular. Bir tür iki yüzlülük testine dönüşen 11 eylül siyaseti karşısında batılı kamuoyu sınıfta kaldı. Milyonlarca muhalifin savaş karşıtı gösteri yapmaları büyk halk desteğini engelleyemedi.

Yani kendi çıkarları adına savaşı destekleyenler bunu itiraf etmekten, vicdanlarıyla yüz yüze gelmekten kurtulmuş oldular  ki bu vicdanın teslim alınmasıdır.