Aynı günlerde Diyarbakır'da "Türkiye'de Kürtler ve Barış" içeriğini taşıyan toplantılar düzenleniyordu. Kürt siyaseti ile PKK ayrıştırılabilir mi, tolerans, barış, şiddetin sona ermesi, silahların susması vs… Bundan öncekiler gibi… İyi niyetin yetmediği toplantılardan biri daha...
Yine aynı günlerde bir başka sıcak gelişme daha yaşanıyordu. Türkiye ile Irak arasında terörle mücadele anlaşmasının imzalanabilmesi için günlerce müzakereler yapıldı. Irak İçişleri Bakanı ve beraberindeki heyetle yürütülen müzakereler çetindi.
İlk gün kamuoyunu heyecanlandıran bir bilgi aktarıldı. Terörle mücadele çerçevesinde "sıcak takip" için Kuzey Irak'a girilebilecekti. Yani Türkiye PKK için K. Irak'ta operasyonlar yapabilecekti. Türkiye ile ABD arasında yıllardır devam eden en büyük soruna ilişkin çarpıcı bir gelişmeydi bu.
Washington'un Türkiye'yi oyalama stratejisine son vermesi anlamına geliyordu. Terör konusunda işbirliği yapacağı anlamına geliyordu. Şaşırtıcıydı! Bildiğimiz bugünkü bölgesel dengeleri ABD gözüyle okuyunca olmaması gerekiyordu. Türkiye ile böyle bir anlaşma yapılamazdı. Türkiye'ye böyle bir tavizin verilmemesi gerekiyordu.
PKK'ya verilen silahlar, ABD askeri heyetinin yürüttüğü rutin danışma toplantıları, PJAK örgütlenmesinin bizzat ABD istihbaratı tarafından yapılması, K. Irak'ın füze depolarıyla doldurulması, İran'a karşı savaş hazırlığının önemli bir üssüne dönüşmesi, Irak'ın üçe bölünmesinin ABD Kongresi tarafından kabul edilmesi… Listeyi uzatmak o kadar kolay ki…
Ve ABD açısından en büyük başarı şu: Türkiye ile Kürtler arasındaki iletişimi kendi tekelinde bulundurmak, kontrol etmek. Çözümün de çatışmanın da kontrolünü elinde bulundurmak. Bu iletişim doğal yollardan olmayınca da hiçbir ilerleme kaydedilemiyor.
Garip biçimde Diyarbakır'da barış, Ankara'da müzakere yürütülürken Hakkari'de bir köyde 12 masum insan kurşuna diziliyor. Bazılarına tuhaf gelecek ama bu ölümlerin sebebi de ABD'nin yürüttüğü ayak oyunlarından başka bir şey değil.
Sıcak takip konusunu çok tartıştık. Çarşamba akşamı Skyturk'teki programın konusu da buydu. Türkiye, İran, Suriye ve Bağdat yönetimi arasındaki yakınlaşmanın sonucu olarak görülen anlaşma, bölgesel inisiyatif açısından ileri bir aşama gibi algılandı. Oysa bana göre, Washington'ın evet demediği, dolayısıyla K. Irak yönetiminin evet demediği bir anlaşmanın geleceği olmayacaktı.
Nitekim öyle de oldu. ABD ve K. Irak yönetimi, Ankara ile Bağdat arasındaki işbirliğini engelledi. Türkiye'nin K. Irak'ta operasyon yapma ihtimali ortadan kalktı. Elbette uluslararası anlaşmalar gereği böyle bir hakkı mahfuz ancak, yakın işbirliği söz konusu olamayacak.
Ben öteden beri Türkiye ile Kürtler arasındaki sorunun ABD için en önemli bölgesel koz olduğuna, bunu kaybetmek istemeyeceğine, bu amaçla barışı da savaşı da sabote edeceğine inandım. Gelişmeler hep böyle oldu. Terörle Mücadele Koordinasyonu'na ne oldu? Büyük umutlar verildi, Türk-Amerikan ilişkileri tamir ediliyordu. Sonuç hüsran! Aylarca bu ülkeyi oyaladılar, adeta dalga geçtiler. Aynı politika devam ediyor. ABD, aslında Türkiye ile açık bir oyun oynuyor. Washington'un güçlüleri petrol için K. Irak'a boşuna yerleşmiyor. İddiamı tekrarlayayım:
ABD, Türkiye'yi hem K. Irak yönetimi hem de PKK ile masaya oturtacak. Bir pazarlık yapılacak. Çünkü PKK'ya terörist diyenlerin kaybettiği bir dönem başlatılıyor. Başarılı olamazsa, ABD'nin Kürt kartını Türkiye'yi hırpalamak için nasıl kullandığını asıl o zaman göreceğiz. "Türkiye direnirse, karşı koyarsa, uzlaşmazsa, hizaya gelmezse, bölgesel direnç merkezlerinin kaygılarını önemsemeye devam ederse ne olur? Taksim'de bombalar patlar. Ankara'da bulunan yüzlerce kiloluk patlayıcı, o zaman bulunamaz ve patlar!" demiştim.
Şimdi de şunu diyorum: Mesela cuma gecesi gönderildiği ve akşam İstanbul'a ulaştığı söylenen araçtaki yüzlerce kilo C-3 ve C-4'ün nerelerde kullanılacağını, İsrail istihbaratının bu sevkıyatla ilgisini bu çerçevede nereye koyacağız?
Soru bu ya…
Kaynak: Yeni Şafak