Bu pilav daha çok su kaldırır!
Bu yazıya dün sabah vakti şu satırlarla başlamıştım: Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılması yolunda AKP ile MHP arasında varılan uzlaşma olumlu ama...
Evet, bir de 'ama'sı var.
Çünkü bazı kaygılar sürüyor.
İki parti arasında bulunmuş olan hukuki formül, bu kaygıları henüz gidermiş değil. Başörtüsü yolu, üniversitelerden sonra ilk ve ortaöğrenim kurumlarına da açılır mı sorusu halen geçerliğini koruyor.
Öngörülen anayasa değişikliğinde yükseköğrenim ifadesinin yer almamış olması yatıyor bu sorunun altında. İleride yapılacak bir yasa değişikliğiyle bu yolun da açılabileceği bir kaygı olarak belirtiliyor. Geçerli bir kaygı...
Buna karşılık, AKP ve MHP liderleriyle sözcüleri böyle bir durumun söz konusunu olmadığını, başörtüsü yasağının sadece yükseköğrenim kurumlarıyla sınırlı olarak kaldırılacağını söylüyorlar.
Erdoğan'la Bahçeli dün partilerinin Meclis gruplarında yaptıkları konuşmalarda bu noktayı bir kez daha vurguladılar.
İyi güzel de, başörtüsüne böyle bir zemin hazırlamak gibi bir niyet ya da art niyet yoksa, o zaman yasağın kaldırılmasının sadece üniversitelerle sınırlı kalacağına dair bir hüküm neden Anayasa'nın 42. maddesine konulmuyor?
Bu da haksız bir soru değil.
Fakat, kimi hukukçular da böyle bir düzenlemeyi, yani kılık kıyafet konusunun Anayasa'ya girmesini bazı bakımlardan sakıncalı buluyor, bu konudaki endişeleri de abartılı niteliyorlar.
Olabilir.
Bu satırları sabah vakti yazdım. Öğleden sonra da haber geldi: "AKP ile MHP görüş değiştirdi. 42'nci maddeye bir ek yapılıyor. Böylece, yasağın kaldırılmasının sadece yükseköğrenim ile sınırlı kalacağı anayasaya girmiş oluyor."
Prof. Dr. Ergun Özbudun'un gözü aydın! Kaygılarının önemli bir bölümü anlaşılan böylece giderilmiş oluyor.
Bir başka mesele var.
Kafa karıştırıcı olduğunu sanmıyorum. Konunun uzmanı da değilim ama bana pek öyle anlamlı da gelmiyor.
Çene altından düğümle mi, yoksa iğneyle mi bağlamak?
YÖK yasasında öngörülen değişikliğe göre, üniversiteye girecek olan öğrencilerin saçlarını örterken çene altından düğüm atmaları gerekecek.
Başörtüsü de bu demek.
Eğer saç örtülerini çene altından iğne ile bağlarlarsa, yine üniversite kapısında kalacaklar. Düğüm başörtüsünün, iğne ise türbanın işareti...
Çok fazla kafa erdiremediğim şu:
Her iki formülde de saç örtülü, yüz açık... O zaman biri serbest bırakılırken, öbürü ne diye yasaklansın ki?..
Kimileri bunun için GATA formülü diyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne tedavi için gelen asker yakınlarının başları eğer çene altı düğümle örtülüyse hastaneye giriyorlarmış...
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in Anadolu usulü diye nitelediği geleneksel başörtüsüne türbanlıların çok fazla itiraz edeceklerini sanmıyorum. Üniversite kapısında, çene altında yapılacak ufak bir atraksiyonla engel aşılabilir gözüküyor.
Ancak buna itiraz eden türbanlılar da olacaktır tabii.
Kimilerine göre de, başörtüsü-türban işi henüz bitmiş değil. Türban ve laiklikle ilgili olarak Türkiye'nin gündemini ciddi 'hukuk savaşı'nın beklediğini belirtenler var.
Yazımın başında, AKP ile MHP arasında varılan ve üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasını öngören gelişmeyi olumlu bulduğumu belirttikten sonra eklediğim 'ama'nın nedenleri işte böyle...
Bir demokrasi ayıbı daha!
Geçenlerde de bir yazımda aynı soruyu sormuştum.
Başbakan Erdoğan acaba türban konusunda sergilemekte olduğu kararlı ve enerjik tutumunu ifade özgürlüğü alanında, örneğin 301'de ne zaman göstermeye başlayacak ve özgürlük alanlarını ne zaman genişletmeye koyulacak diye...
Bu soru yine güncel.
Çünkü bir öğretim üyesi, Prof. Dr. Atilla Yayla bir konuşmasından dolayı 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Tek kelimeyle ayıp!
Yargıtay'ın son Orhan Pamuk kararında ollduğu gibi gerçek bir demokrasi ve hukuk ayıbı.
Bu ayıplarla Türkiye çağdaş uygarlığa koşabilir mi?
'Çağdaşlık özgürlük' değil mi?
Kaynak: Milliyet