Başka seçenekler

Türkiye'nin "PKK sorunu" dolayısıyla Kuzey Irak'a dönük iki operasyonundan söz ediliyor: Biri Habur Sınır Kapısı'nın kapatılması, ekonomik ambargo ve Kuzey Irak'a verilen elektriğin kesilmesi, diğeri askerî harekât.

Her iki operasyonun çok parlak çözümler olup olmadığı tartışılır. Her ikisinin lehinde ve aleyhinde öne çıkarılacak hususlar var. Her iki operasyonun Türkiye'ye sağlayacağı düşünülen faydalar yanında çok büyük zararları da söz konusu. Pazartesi günkü yazımda belirtmiştim: PKK ve Kuzey Irak, aysbergin suyun üstünde görünen bölümleridir. Suyun altındaki asıl devasa kütle ABD ve İsrail'dir. PKK'yı atak kılan ve Barzani'yi cesurca konuşturan asıl bu faktördür. Babacan'ın ziyareti sırasında İranlı yetkililer, asıl aysberge işaret ettiler, ancak Babacan, "ABD'nin teröre destek verdiğine ihtimal vermediği"ni söyledi. Babacan'ın söyledikleri eğer hükümetin ve devletin resmî görüşüyse, PKK ve Barzani ile uğraşmaya sonsuza kadar devam edebiliriz. Bu, ya diplomatik bir taktiktir veya gerçeğin kendisiyle yüzleşmenin doğuracağı büyük rahatsızlıktan kaçınmanın bir yoludur.

Bundan vazgeçmenin yolu, Amerika'ya savaş açmak değildir. Ancak isabetli teşhis koymak için sorunun kaynağına inilecekse, gerçeği olduğu gibi görüp kabullenmekten başka çare yoktur. Hiçbir gerçek görmezlikten gelinerek veya üstü örtülerek ortadan kalkmış olamaz. Belli ki Amerika, Türkiye'den "bir şeyler" istiyor veya "bazı tutum ve davranışlarından rahatsızlık" duyuyor. Küçük veya büyük her ülke veya siyasî organizasyon, birlikte hareket edeceği güçle bazı çıkarlar üzerinde anlaşmak durumundadır, en işbirlikçi güçler dahi süfli sayılsa bile bazı avantajlar elde etmeden hizmet etmez. Türkiye, büyük bir ülkedir, kendine güven duymalıdır, "aktif ve ilk elde kullanılabilir gücü" yanında "potansiyel gücü"nün de farkında olmalıdır. Soğukkanlı, analitik ve ihtimal hesaplarında her faktörü düşünerek içinden geçmekte olduğumuz durumu önümüze koyduğumuzda, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye'nin Amerika'ya ihtiyacı olduğu kadar, Amerika'nın da Türkiye'ye ihtiyacı vardır, hatta Türkiye'nin kendisine duyduğu ihtiyaçtan daha fazladır.

Ali Ünal yazmıştı: "Ermeni meselesinin Amerikan Kongresi'nde görüşülmesi arifesinde ABD yönetiminin Kongre'ye sunduğu Türkiye raporunda özetle şunlar yer alıyor(du): Türkiye, ABD'den 10 milyar dolar tutarında 106 jet alma sözü verdi. 1,65 milyar dolar değerinde 30 F-16 almak için müzakere ediyor. 200 F-16 uçağını 1,6 milyar dolara yeniliyor. 2007 yılında 1,3 milyar dolara hava savunma sistemleri ihalesi açacak. Türk ordusu, PKK ile savaş, arama-kurtarma ve yangınla mücadele operasyonları için 52 helikopter almak istiyor. Türkiye, Irak'tan kendi topraklarına terörist sızmaları önlemek amacıyla 21-26 milyon dolar değerinde zeplin alma başvurusu yaptı. General Electric, Türk Hava Kuvvetleri'ndeki 1.200 uçağa motor sağlıyor. Türkiye, Irak operasyonları için ikmal yapan 16 Amerikan gemisini Türk limanlarına kabul etti. Afganistan'daki barış gücüne 100 milyon Euro yardım yaptı. Irak'ta koalisyon güçleri tarafından kullanılan yakıtın yüzde 25'i Habur Sınır Kapısı'ndan giriyor. Irak'taki Amerikan güçlerine ulaşan hava kargolarının yüzde 60'ı İncirlik'ten gidiyor. KC-135 kargo uçakları, İncirlik'ten 3 bin 800 sorti yaptı ve Amerikan güçlerine 40 milyon galon yakıt götürdü... (Zaman, 11 Mart 2007.)

Bunlar devede kulaktır. Raporda yer almayan başka köklü bağlantılar, anlaşmalar ve kamuoyuna açıklanmayan ilişkiler de var. Özellikle İsrail söz konusu olduğunda, Türkiye anahtar ülke konumunda öne çıkıyor. Siyasî iktidarları ve iktidar mücadelesi veren güçleri yanıltan husus, meşruiyeti halkın desteğinde arayacaklarına "dış bir gücün desteği"ne atfettikleri aşırı önemdir. Bu, hem sahip oldukları avantajları yeterince ve cesurca kullanmalarının önüne geçiyor hem de bölge ülkelerine ilişkin bakışlarını değiştirmeleri durumunda elde edecekleri ilave imkân ve avantajları görmelerine mani oluyor.

 
Kaynak: Zaman