Barıştan 'zarar' görenler!

Barış süreci umutları artırarak yolculuğunu sürdürüyor. Nevruz kutlamalarının mahiyetine bakınca ve geçmiş yıllarla kıyaslanınca umudun ayaklarının yere değmekte olduğu söylenebilir.

Mitingte okunan mektup geçmişten temellerini alan, kardeşlik ve birlikten yana önemli vurgulara haizdi.

Nerden bakarsak bakalım insana barış yakışıyor.

Barış için öncelikleri netice hatırına makul görebiliriz. Bölgesel çıkarlar, dengeler ve sair nedenler ortaya konabilir. Sadi Şirazi'nin Kur'an'ın beyanına denk düşen sözü benim önceliğimi içinde barındırıyor:

"Baştan başa bütün dünya bir damla kanın yere düşmesine değmez".

Barışın asıl oluşunu bize ulaştıran "kadim" söylem gereğince bakmanın, sağlam temelli olacağı ve sarsıntılara karşı direnç göstereceği düşüncesindeyim.

Barışa kazançlar cümlesinden değil, annelerin yüreğinden, yaşamanın bin yolu varken, öfkenin güzergahında toprağa düşen gençlerin, bir başka düşlerden habersiz gidişlerinden bakmanın isabetli olduğunu düşünüyorum.

Bir de gizli ve aşikar, barışa karşı duranlar var. Bu bakış hangi zaviyeden bakarsa baksın yanlıştır. Vicdani duyarlılık ve insan hayatını hiçe sayması açısından, kan dökücülüğün devamını istemesinden dolayı acınası bir durumdadır.

Bir meşrep sol grup, solun aksiyon alanının ortadan kalkacağı zehabıyla, başka bir bohem kesim de Başbakanın, barış sağlandığında başkanlık sistemine geçeceğinden ötürü, barışa karşı duruyor.

Önemli bir oranın milliyetçilik duyarlılığıyla, "Bir Türk dünyaya bedeldir" söylemiyle karşı çıkışları farklı duruşa tekabül ediyor. Ulus devletlerin sonunun geldiği bir dönemde çürük bir ipe sarılmanın izahı mümkün değil. Asabiyetin fikirle, düşünceyle ilişkisi yok. Türkün veya bir başka kavmin dünyaya bedel oluşunun nasıl bir izahı olabilir? Bu tarif ancak, insan topraktan 'bez ateşten yaratıldım' gibi İblis'ten kalma tutarsız iddia ile de izah edilemez. İki tarafın içinde bu hal üzerine yürüyenler mevcut.

Müslümanlık kardeş savaşına onay vermez.

İslam'da savaşın ne zaman ve nasıl yapılacağı bellidir ve keyfilikten uzaktır.

İki çarpışan tarafın silahlarla meramını anlatmaya durması, akıl tutulmasına işaret eder. Söz varken namluya müracaat etmek, acizlik göstergesidir. Elde silahla söze başlamak, silahın kölesi olarak konuşmaktır. Masaya oturmak, değere, geçmişe, tecrübeye, empatiye yaslanmak anlamına gelir.

Bundan ötürüdür ki, yaşanan süreç söze yaslanıyor.

Umudun büyümesi, kardeşliğin sıkı bağının yaşanarak müşahede edilmesindendir.

Ülkemizde yaşayan her hangi  bir etnik köken istemese dahi, herkesi doğuştan eşit gören bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Efendiler ve köleler, veya "kendini Kürt sanan Türkler" benzeri ayrımlar taşınabilir değildi. Seksen küsur yıl bu deli gömleğini taşıdık. "Ulus yaratma" ameliyesi kadar tutarsız, fikirsiz ve zorba bir çaba, milletin ömründen manevi ve maddi, sayılamayacak kadar çok şey götürdü. Otuz bin insan, boş bir inat uğruna heba oldu.

Yeni anayasa ulusçuluğun bütün izlerini silme durumundadır.

En geniş sınırlarıyla bölgemiz, barışın dinamiklerine sahip; savaşın acısını, birlikte yaşamanın tecrübesini ve tadını ortaya koymuştur. Asimilasyoncu zihinlerin bölgeden, medeniyet değerlerinden kopuk anayasaları, insanı sığamayacağı bir kalıba mahkum ediyordu. Tepeden inen, anayasanın çatısı olan maddeler, kaşıkla verilen bütün özgürlükleri geri alıyordu. Giriş maddelerinin temel özelliği, "değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez" ifadesinde, tehdit çağrışımlı mühürle korunuyordu. Öte yandan, Meclis duvarında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir "yazısı... Biz bu çelişki içinde yetişen nesilleriz.

Deniz bitti!

Millet iradesini konuşturmak, değerlerine sahip olmak istiyor. Kardeş kardeşi yanlış ve yasal dayatmalar yüzünden öldürmek istemiyor. Korkulu anayasanın çatısı altında boğulan millet, gökyüzü çatısını arıyor.

Hilale, yıldızlara bakmak istiyor, güneşin geliş yollarında eşit haklarla kucaklaşmak istiyor.

İnsanlar bir anne ve bir babanın çocukları olarak, fıtraten kardeşler. Her biri diğerine saygılı davranma ve temel haklarına saygı göstermeyi doğal bilinçle elde etmiş. İkinci boyutta din kardeşliği var ki, tebliğe, diyaloğa imkan verir, bütün insanlığa açık çağrıyla, akıl sahibi herkesi muhatap alır.

İslam medeniyeti, birlikte yaşamanın örneklerini zengin tecrübe ile önümüze koymaktadır. Değerlerin yaşanmasına, ilkesel düzeyde teminat veren yapı, bütün tarihi tecrübesiyle, istifadeye açıktır.

Bir arada; farklı ve huzurlu.... Yeni anayasanın arka planında böyle bir, öngörü yatmalı.

Nevruz mektubundaki niyeti, sözle barışık aldığımızda, güçlü bir tarih vurgusu, medeniyet bilinci, kardeşlik atmosferi mevcut. Oluşturulmaya çalışan psikoloji sonrası şekillenecek yapı, ülke çoğunluğunun kavrayışını yansıtıyor. Bu kavrayışın hayat bulması "değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez" diyen anayasa giriş maddelerinin değişmesiyle başlayabilecektir.

Barışı istemeyen bir başka cenah ve özellikle Kemalistler, anayasanın giriş maddelerinin değişeceği kaygısıyla, barışa karşı durmaya çalışıyorlar.

Mızrak çuvalın birkaç katı...