ÜNLÜ Alman filozofu Nietzsche'nin "Zerdüşt Böyle Dedi" dedi adlı kitabından esinlenerek felsefi bir yazı yazmaya kalkmayacağım. Zaten bugünkü konum da çarpık bir yorumuyla faşizme esin kaynağı olmuş bu kitap değil.
Bugün yazacağım konu, 310. maddenin basit ve yalın hikâyesidir.
Dört yıl öncesindeyiz, 2004 yılının haziran ayı... Yeni Ceza Kanunu tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülüyor. Tasarının 301. maddesi, eski kanundaki "Türklüğü" aşağılama suçunu somutlaştırmak için "Türk milletini" aşağılama olarak yeniden tanımlamış. Komisyonda tartışılıyor; acaba eski kanundaki gibi "Türklüğü" mü demeli, yoksa tasarıdaki gibi "Türk milletini" mi demeli?
Aynı şekilde, sadece "cumhuriyet" mi, yoksa "Türkiye Cumhuriyeti devleti" mi demeli?
Batı kanunlarında mesela "Almanlık" değil, "Alman milleti"ni aşağılamak suçtur. Komisyonda akademisyen hukukçular "Türk milleti" denilmesini savunuyor. CHP'lilerle tartışma çıkıyor.
Yargıtay adına komisyona katılan üye diyor ki:
- Atatürk, kanunda 'Türklüğü' denilmesini istemişti; yine öyle kalsın.
Ve akan sular duruyor, maddeye "Türklüğü" terimi giriyor. Ve fakat şimdi, dört yıl sonra, 301. maddeyi değiştirerek onu yeniden "Türk milleti"ne çeviriyoruz!
Bu da dogmatizmdir
Elbet 301. maddede "Türklüğü" denilmesini savunmak da mümkün. Bunun hukuki gerekçeleri, Yargıtay içtihatlarındaki anlamı, dünyadaki örnekleri falan araştırılıp tartışılır, Türkiye'de hangisinin daha 'yararlı' olacağı tartışılır falan...
Ama hayır; "Atatürk böyle demişti" deyince akan sular duruyor!
Peki ama Atatürkçülük, "aklın, bilimin ışığında düşünmek" değil miydi?! Ama aklımızı kullanarak, 'bilimsel' verilere bakarak çağımızda hangi terimin uygun olduğunu araştırmak yerine, eski fıkıh kitaplarındaki "kaale" yani "dedi ki" klişesini Atatürk adına devam ettiriyoruz?! Bu da dogmatizmdir.
Yargının özelleştirme iptal kararında bile "Atatürkçü ekonomi" diye gerekçe yazan yargıçlar var Türkiye'de!
301 doğru yolda
Çıplak gözle, somut olgularla bakalım: 301. maddede "Türklüğü" denilerek suç tanımının muğlak hale getirilmesi, Türkiye'yi uluslararası politikada ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakan yanlış soruşturmaların açılmasına yol açmıştır!
Kim çıkıp da Hrant Dink ve Orhan Pamuk davalarının Türkiye'ye yarar sağladığını, Türklüğü yücelttiğini söyleyebilir?! Onur Öymen'in bile bunu iddia edebileceğini sanmıyorum.
Diğer bir husus: Dogmatik ve oligarşik bir "yargı bağımsızlığı" anlayışıyla, bu maddeden soruşturma açılması için Adalet Bakanlığı'ndan izin alma şartı kaldırılmış, savcılara mutlak inisiyatif verilmişti. Bunun da yanlış olduğu görüldü, işte şimdi yeniden bu izin şartı getiriliyor.
301. madde kapsamındaki fiiller, ağır biçimde siyasi nitelikte olduğu için, soruşturma açılması hemen bütün çağdaş kanunlarda bu tür "ön izin" şartına bağlıdır.
Çünkü demokrasilerde siyaseti yargı yapmaz; siyasetçiler yapar!
Şimdi 301. madde hem suç tanımındaki terimleri somutlaştırarak, hem Adalet Bakanlığı'nın ön izni şartını getirerek doğru yola girmiştir.
Zaten doğruyu bulmanın yolu dogmatizm değil, pratik akıldır.
Kaynak: Milliyet