Amerikalılar hangi İHA geleceğini seçecek?

ABD hükümeti şimdi, insansız hava araçları (İHA’lar) konusunda 1940’ların sonlarında nükleer silahlarda olanla aynı ikilemle karşı karşıya. Ülke bir yol ayrımında. Kısa vadeli avantajlarla mest. Uzun vadeli tehlikelere kör.

Hiroşima’dan sonra bazı önde gelen nükleer bilimciler ve savunma alanındaki aydınlar, uluslararası silahlanma yarışının önlenmesi ve nükleer silah teknolojisinin gelişmesine sınırlamalar getirilmesinin bir yolunu bulmak istediler. J. Robert Oppenheimer, Leo Szilard, Dean Acheson ve David Lilienthal, nükleer silahların uluslararası kontrol altına bırakılmasının yollarını araştırdı ama bunlar, Truman yönetimindeki muhalifleri tarafından yapılan manevralarla devre dışı bırakıldılar. Sonuç: 1949’a doğru, Amerikan istihbarat yetkililerinin tahmin ettiğinden yıllar önce Sovyetler Birliği kendi nükleer silahını elde etti. Amerika’nın nükleer tekeli sadece dört sene sürdü ve tarihte ilk kez ABD şehirlerinin tümden imha edilmekle tehdit edildiği bir duruma yol açıldı.

Sovyetlerin ilk atom bombalarını test ettikleri yıl, önde gelen nükleer bilimcilerden oluşan bir ABD hükümet komitesi, daha güçlü hidrojen bombaları geliştirilmemesini tavsiye etti. Komitede Oppenheimer, Enrico Fermi ve I.I. Rabi de vardı. Rabi ve Fermi, komite raporuna yaptıkları ilavede, “Bu silahın yıkıcılığında herhangi bir sınırlama mevcut olmadığı gerçeği, bu silahların mevcudiyeti ve yapım bilgilerini bir bütün olarak insanlık için tehlike haline getirir. Bu, her halükarda kötü bir şeydir” dedi. Oy birliğiyle yapılan muhalefete rağmen Truman raporları geçersiz saydı. Dört sene içinde hem ABD hem Sovyetler, hidrojen bombalarına sahip oldu, kendi sivil nüfuslarını imhaya daha açık hale getirdi.

Eski ABD Milli Güvenlik Danışmanı McGeorge Bundy, Danger and Survival (Tehlike ve Hayatta Kalma) kitabında, bu iki karara baktı ve süper güçler daha fazla, daha gelişmiş silah elde etmek için yarışırken ortaya çıkan silahlanma yarışından dünyayı kurtarmak üzere kaçırılan fırsattan duyduğu pişmanlığı ifade etti. Bu silahlanma yarışı sadece on milyonlarca masum sivil için yok olma tehlikesi doğurmakla kalmadı, aynı zamanda bizim halen üstesinden gelmeye çalıştığımız bir soğuk savaş sonrası miras da bıraktı: İmha edilmesi gereken on binlerce nükleer silah artığı ve temizlenmeleri milyarlarca dolara mal olacak radyasyon bulaşmış üretim yerleri -tabii gerçekten temizlenebilirse. Bir yol bulunabilseydi bizim tüm bunlar olmadan daha iyi yaşayacağımız konusunda Kim Bundy’nin görüşlerine karşı çıkabilir?

Georgetown Üniversitesi Hukuk Okulu’nda Code Pink teşkilatının 16 Kasım’daki 2013 İHA Zirvesi’ne katılırken kendimi, geçmişin bir başlangıç olup olmayacağı merakı içinde bu tarihi düşünürken buldum. Konferansın büyük bölümünde ABD’nin Pakistan, Yemen ve Somali’deki insansız hava aracı saldırıları üzerinde duruldu. Hukukçular, Amerika Birleşik Devletleri’nin savaş halinde olmadığı ülkelerdeki askeri saldırılarının uluslararası hukuka göre gayrimeşru olacağını ifade ettiler. Yemen ve Pakistanlı parlamenterlerle ABD’nin insansız hava aracı saldırılarında ölen sivillerin yakınları, saldırılardan sonra geride kalan acı ve öfkeleri anlattılar.

Ama konferansta en korku verici anlar, insanlar gelecekte neler olabileceği hakkında konuştuklarında geldi. Bu da bizi yeniden o yol ayrımına getirdi. Ya siyasi liderler, insansız hava araçlarının neler yapabileceğini görerek bunların kullanımına yurt içi ve dışında net sınırlar koymayı seçerler. Ya da onlar, Amerikan halkına insansız hava araçlarının onları daha güvenli yapacağını söyleyerek yahut onlara “Teknolojiyi durduramazsınız” diyerek, mümkün olduğunca saldırgan bir insansız hava araçları teknolojisi geliştirmek isteyen askeri kaşifler, milli güvenlik bürokratları ve sanayi girişimcilerine istedikleri gibi davranma izni verirler. Bu insanlar akıllı İHA’lar ve mini İHA’lar da dahil, yeni insansız hava araçları geliştirmek ve bunları yurt dışı kullanımı için ABD ordusuna, Amerika Birleşik Devletleri içinde kullanmak üzere de kolluk kuvvetlerine satmak için sabırsızdırlar.

İnsansız hava araçları gelişimi kontrolsüz bir şekilde devam edecekse, biz neler olmasını bekleyebiliriz? İlk olarak, nükleer silahlardaki gibi, silahların yayılmasının önlenmesi. Şu an için silahlı insansız hava araçları kullanabilen ülkeler sadece Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsrail’dir. Ama Rusya ve Çin de dahil çoğu ülke, Washington insansız hava araçlarıyla isyan karşıtı mücadeleyi denerken onu dikkatli bir şekilde seyrediyor ve bu nispeten ucuz teknolojiyi kendi amaçları için nasıl kullanabileceğini düşünüyor. Bu ülkelerin, “terörist” olarak nitelendirdikleri insanlara karşı insansız hava araçlarını uluslararası hukuk sınırları dışında kullanmaya karar vermeleri halinde Amerika Birleşik Devletleri kolay kolay bunları kınayabilecek ya da bunlara itidal tavsiye edebilecek bir pozisyonda olmayacak.

İkincisi, nükleer silahlarda olduğu gibi, biz zamanla daha akıllı, daha kapasiteli ve bu yüzden daha tehlikeli insansız hava araçları olacağını tahmin edebiliriz. Bir mühendisin bakış açısıyla burada tehlike, kendi kendisini idare edecek kadar akıllı, insanlar devrede olmadan hedefleri kendisi belirleyen ve bunları imha eden insansız hava araçları olmasıdır. ABD ordusu bu tür teknolojiler konusunda araştırmalara destek veriyor. Bu tür makineler yerleştirilmesiyle kısa dönemde askeri avantajlar elde edileceği tahayyül edilebilirken, birkaç ülkenin kendi kendisini idare eden, öldürme lisansına sahip uçan robotlar göndermesiyle acaba dünya daha iyi mi olur?

Üçüncüsü, nükleer silahlarla ilgili en kötü kâbuslarımızda olduğu gibi, ters tepmeler olur. İnsansız hava araçlarının nispeten ucuz ve yapılmalarının da kolay oluşu göz önüne alındığında, muhtemelen Amerikalıların Amerikan topraklarında terörist insansız hava araçları tarafından saldırıya uğraması sadece bir zaman meselesidir. Böyle kasvetli ihtimaller olacağını görmek kolaydır: Saldırganlar, bomba yüklü insansız hava araçlarını gökdelenlere, alışveriş merkezlerine, jumbo jetlere, hava alanlarına ya da enerji santrallerine uçurabilirler; bunlar kimyasal ya da biyolojik silahlarla techiz edilmiş insansız hava araçlarını spor karşılaşmaları yapılan yerlerin üzerinde de uçurabilirler. Geliştirenler daha teknolojik makineler geliştirdikçe ve daha fazla insansız hava araçları imal ettikçe bu makinelerin yanlış kişilerin ellerine geçme ve bu şekilde kullanılma ihtimalleri de o kadar artar -özellikle de insansız hava araçları bu kadar normalleşmiş ve Federal Havacılık İdaresi bunlara geniş çaplı uçuş hakkı tanımışken.

Dördüncüsü, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer çoğu ülkede vatandaşlar, steroitler hakkında bir polis devleti meydana geleceğini bekleyebilirler. Polis departmanları giderek kalabalıkları gözetlemek ve suçluların takibi için insansız hava araçları elde etmeye başlıyor. 10 adet insansız hava aracına sahip olan ABD Gümrükler ve Sınır Koruma Kurumu, bunları “öldürücü olmayan silahlarla” techiz etmeyi düşünüyor. “Öldürücü olmayan silahların” da sonunda öldürücü olabileceği gerçeğinin dışında, bu kaygan bir zemindir. Neticede Amerika Birleşik Devletleri başlangıçta insansız hava araçlarına silah yerleştirdiği için İsrail’i kınadı ama sonra kendisi insansız hava araçlarına silah yerleştirdi ve önce bunları tedbirli olarak kullandı, sonra da giderek gevşetilmiş müdahale kurallarıyla her geçen gün artan sayıda ülkede bunlarla insanlara ateş açmaya başladı. Son 20 senede Amerikalılar ABD polis departmanlarının askeri donanım elde ettiklerini ve alt seviyedeki uyuşturucu kaçakçılarının evlerine Taliban mevzilerine saldırıyormuş gibi bombalar, taarruz silahları hatta zırhlı personel taşıyıcılarla baskınlar gerçekleştirmeye başladıklarını müşahede ettiler. Bunlar şimdi polis insansız hava araçlarının “tehlikeli” suçluları takip ettiğini ve göklerden açılan ateşlerle onları öldürdüğünü mü görecekler? Ve polis insansız hava araçlarının göklerde dolaştığı bir dünyada mahremiyet ne olacak?

Peki alternatif nedir? Code Pink insansız hava araçları zirvesinde, Uluslararası Robot Silahlar Kontrol Komitesi tarafından teklif edildiği üzere, kendi kendisini idare eden silahlara uluslararası yasak getirilmesi gibi bazı ilginç fikirler öne sürüldü. Bir diğer ihtimal de, ilan edilen savaş bölgeleri dışındaki ülkelere karşı insansız hava araçları kullanan ülkelere uluslararası hukukun daha sıkı bir şekilde uygulanması olur. Bir konuşmacı, yurt içi hava sahasında silahlı insansız hava araçlarına yasak getirilmesini ve ABD mahkemelerinde insansız hava araçları tarafından sağlanan delillerin yasaklanmasını teklif etti. Bir diğeri de her yerin kendi kurallarını koyduğu anarşiye yol açan bir duruma müsaade edilmesi yerine kuvvetli federal standartların önemine işaret etti.

Hükümetleri onlar adına insansız hava araçları savaşı başlatmışken Amerikan halkının büyük ölçüde başka tarafa baktığı bir bağlamda, Code Pink’in büyük ses getiren protestoları meselenin canlı kalmasını sağladı. Örgütün 2012 ve 2013 zirveleri Washington’da insansız hava aracı savaşı hakkında aleni tartışmaların yapıldığı ve yabancı kurbanların seslerinin duyulduğu birkaç mekandan biri oldu. Kasım İHA Zirvesi’nde Code Pink dinleyicileri, insansız hava araçlarına karşı Code Pink tarafından tercih edilen antiemperyalist duruş yerine muhafazakar ilkeler zaviyesinden konuştuğu zaman nahoş bir şekilde emekli ABD Hava Kuvvetleri albayı Morris Davis’e -Guantanamo’daki kovuşturmalarakatılmak yerine istifa eden cesur subay- kulak verdiler.

Şimdi bu meseleyi ele alıp soğuk savaştaki silahlanma yarışına denk olan insansız hava araçlarından kurtulmanın bir yolunu bulmak üzere daha fazla uzmanlar, fikir üreticileri, vatandaş grupları ve siyasi liderlere acil ihtiyaç var. Bunun alternatifi, eğer biz mevcut yolda ilerleyeceksek, makinelerin kendi inisiyatifleriyle insanları öldürmesinin normal kabul edildiği bir dünyadır. Bu, hükümetlerin kendi vatandaşlarını aralıksız olarak havadan gözetim altında tuttuğu ve yargılamaksızın göklerden infaz edilecek ölüm listeleri oluşturduğu, vatandaşların da sürekli insansız hava araçları tarafından saldırılmaya hazır vaziyette beklediği bir yerdir.

Kaynak: Bulletin of the Atomic Scientists
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya