Altın kural: Halı her an kayabilir...


Sanki hiç ikbalden düşülmeyecek zannıyla yapılır siyaset, ama doğası gereği siyaset yapan için bir gün mutlaka sona erer; ama öyle sona erer, ama böyle... Hemen her alanda geçerli altın kural siyasette de geçerlidir: Hiç bitmeyecekmiş gibi sürekli bir gayret içinde olacaktır iktidardaki siyasetçi; yarın bitecekmiş gibi de ipi kısa tutacaktır.

Tayyip Erdoğan son seçime kadar bu evrensel kuralın farkında değilmiş gibi davrandı; sürekli hizmet halinde olduğuna ve 24 saatine 24 saat daha ekleyerek çalıştığına göre vatandaşın oyunu hep kendisine vereceğini düşündü. Hiç değilse böyle düşündüğünü belli eder tarzda davrandı ve konuştu. 29 Mart'da sandıktan çıkan sonuç, başka hiçbir şey öğretmediyse, siyaset halısının bir gün onun altından da mutlaka kayacağı altın kuralını Tayyip Erdoğan'a öğretmişe benziyor.

Rahatlamalı ve birlikte ülkeyi yönettiği kadrosunu da kendisiyle birlikte rahatlatmalıdır. Türkiye'nin bu gün ihtiyacı olan normalleşmedir ve bu da normal bir hükümetle sağlanabilir.

'Normal hükümet' işleri zamana yayan, yapılması gerekenleri sürekli erteleyen bir tembeller tekkesi değildir elbette; tam tersine hükümetin her zamankinden daha fazla çalışması şart... Ancak yapılacakları doğru sıraya koymak, öncelikleri iyi tespit etmek, çok sonraya ait olanları âcillerden sonra ele almak daha bir şart...

Tazelenen hükümete baktığımızda bu yeni algılamaya uygun tercihler sergilendiğini hemen fark ediyoruz: Gürültü yapan yerine çalışan bir hükümet olacak, toz kaldırmak yerine havadaki tozları yatıştıracak, ekonomi ve dış politikada başarıya odaklı bir hükümet bu... Ya da öyle olmak zorunda. Devlet bakanlıklarının dağılımı bile, bir yönden bakıldığında, koltuklara oturtulanların 'başarı' şartına bağlandığını yansıtıyor. O koltuklar sanki kapıya yakın duruyor gibi...

Hükümetin temel unsurlarının yerlerini koruması da yerinde, tercih edilen yeni isimler de... Eski-yeni karması, gözünü ilerideki başarılara dikmiş olduğu halde hızını geçmişte yapılanlardan alan bir kadro görüntüsü veriyor hükümete...

Tabii bu fırsat iyi kullanılabilirse...

29 Mart Ak Parti kadrosuna bir şeyler öğrettiği gibi, kendi beka ve ikballerini Ak Parti'nin iktidardan uzaklaşmasına bağlamış olanları da bütünüyle cahil bırakmadı; onlar da sonuçtan kendileri için yol işaretleri çıkardılar. Ak Parti'nin yenilmez olmadığını gördüler bir kere; ona oy veren kadroların nasıl ikna edilebileceğinin yöntemlerini de sonuçtan çıkardıklarını varsayabiliriz. Kendilerini 2011'de yapılması mukadder genel seçime iyi hazırlayacaklardır.

Fırsatı iyi kullanabilecek mi Ak Parti önümüzdeki iki yıl içerisinde? Zayıflamış ittifaklarını onaracak, yeni ittifak arayışları içerisine girecek midir meselâ? Bugüne kadar fazla önemsenmeyen önemli kurumlarla -sözgelimi medya ile- sağlıklı bir ilişki zemini arayacak mıdır? Üzdüğü yakınlarını veya kırdığı eski dostlarını yeniden yanına çekecek, her an kaçabilecek iyigün dostlarını hep yanında tutabilecek kıvraklığı gösterebilecek midir? Partili milletvekillerinin sadakatini cepte bilmeye, başka partileri sürekli 'karşı cephe' saymaya devam mı edecek, yoksa siyasi rakipleri kazanmak ve partilileri mutlu etmek için özel bir çaba sarf edecek midir?

Bunları yapabilirse Ak Parti hükümeti yenileme fırsatını iyi kullandığını düşünebiliriz.

Ak Parti bu fırsatı mutlaka iyi kullanmalı.

Yeni Şafak