Akdamar'daki açılışın önemini gözardı ettik

Türk hükümeti geçenlerde Van Gölü'ndeki Akdamar Adası üzerinde bulunan Surp Haç Kilisesi'ni açtı. Açılış Türk-Ermeni ilişkilerinin gelişmesi açısından önemli bir müspet adımdı, fakat açılışa milliyetçi Türk protestocuların yanı sıra kilisenin çevresindeki Türk bayrakları ve bir Kemal Atatürk posteri eşlik ediyordu. Büyük kısmı Türk devletinin bazı kesimleri tarafından sergilenen çirkin bir güç gösterisiydi ve Türk politikasındaki mevcut siyasi paradoksu yansıtıyordu. Milliyetçilerin, açılış törenini düzenleyenleri de, en az susmak zorunda kalan Ermeni davetliler kadar şaşırttığından eminim.

Surp Haç'ta haç olmaması, Ermeni basınında büyük yankı buldu. Ermeni diasporasının gazeteleri kilisenin üzerinde haç bulunan eski fotoğraflarını yayımladı ve restorasyonda görevli yetkililerden biri olan Yakup Hazan'la dalga geçti, zira Hazan kilisenin haçla hiç fotoğrafını görmediğini söylüyordu. Türkiye'nin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ise ileriki bir tarihte kiliseye haç konması ihtimalini kenara itmeyecek kadar zeki davrandı.

Kiliseye haç konmamasına yönelik aleni saplantıysa, Ermeni çevrelerdeki vahim olgunluk noksanlığını gözler önüne serdi, onlar arasında bir dereceye kadar var olan cehaleti veya sahtekârlığı gösterdi. Bazıları söz konusu korodan kendisini ayıramaz mıydı? Sözgelimi bir kilisenin üzerine haç konulmasında ısrar etmenin, hele burası müze gibi laik bir nedenle kullanılacaksa, hiçbir dini ve kutsal sebebi yok. Bu bir estetik ve tercih meselesi.

Mevcut tercih de haç konmaması yönünde. Dahası Surp Haç üzerindeki haça dair büyük tartışma sürecinde bir Ermeni akademisyen veya gazeteci de çıkıp gerçeği açığa vurmadı: Kilise geçmişte de haçsızdı. Böylesi bir ifşa, Ermeni entelektüellerinin hatırı sayılır bir kesiminin meslektaşlarıyla Türk-Ermeni meselelerini konuşurken gerekli dürüstlüğe ve bilgiye sahip bulunduğunu göstermiş olurdu.

Ne yazık ki Surp Haç'ın açılışı, Akdamar Adası'nın ötesine ulaşmadı. Türkiye'deki diğer tarihi Ermeni yapılarına, hatta Akdamar'ın menziline girenlere dair hiçbir tartışma yaşanmadı; halbuki hepsi acilen korunmaya muhtaç. Bu tür birçok yapı yarın öbür gün kelimenin tam anlamıyla yıkılabilir, ancak yorumcular bu yapıların acilen korunmasına dair hâlâ ayrıntılı bir girişimde bulunmadı. Birileri Surp Haç üzerindeki haça dair gelecek hafta, gelecek ay veya gelecek yıl lobi faaliyeti yürütebilir, fakat tam da şu anda Türkiye'deki manastırlar ve kiliseler topyekûn yok olma sürecinde. Ermeni yorumcular da Surp Haç'ın açılışının Türkiye'nin paradigmasındaki bir değişim mahiyetinde önemini tartışmadı. Böyle bir değişimin Türklerin kalplerine ve zihinlerine diyalog ve eğitim yoluyla ulaşmak bakımından sunduğu fırsatlardan kimse söz etmedi.

Surp Haç'ın açılışını protesto eden Türk milliyetçileri, bunu yapmakta bir nedeni vardı.

Tam ortalarındaki 10. asra ait bir Ermeni mimarlık hazinesinin alenen kabul edilmesinin, Türkiye'nin geçmişine dair zor sorular doğurmasından korkuyorlar. Neticede bu bölgedeki Ermeni tarihinin ve uygarlığının varlığı resmi Türk tarihçelerinde hâlâ reddediliyor. Yarım saat uzaklıktaki Van Arkeoloji Müzesi'nde bile bu reddiyeyi görmek mümkün.

Görünen o ki bütün o gülüşlerin ve dayanışmanın ardında, ilerici Ermeni ve Türklerin saflarında bile, hâlâ bir çifte standart var. Bu tür tavırlar, Türk-Ermeni ilişkilerinin iyiye gitmesi için gereken ortak zeminden veya ortak temel kurallardan uzak düşmek anlamına geliyor.