2002 ve 2007 seçimlerinden sonra tek başına iktidar olma şansını elde eden AK Parti pek çok alanda büyük fırsatlar elde etti. Yüzde 47'lik oy hiçbir şekilde küçümsenemez. Dahası, seçime yüksek katılım ve siyasi yelpazenin yüzde 86'lık kısmının Meclis'te temsili 2002 seçimlerine göre AK Parti'ye önemli bir meşruiyet alanı kazandırdı. Oy oranını arttırması yanında Türkiye'nin belli başlı sosyal katmanlarının teveccühünü kazanmış olması da ayrıca altı çizilmesi gereken bir husus.
AK Parti Türkiye'nin bütün etnik gruplarına hitap ettiği gibi 3 Kasım 2002 seçimlerine göre Güneydoğu'da oy oranlarını ikiye katladı. Güneydoğu'da oyların yüzde 54'ünü aldı, ama Türkiye'nin genelinde yaşayan Kürtlerin yüzde 80'inin desteğini kazandı. Bu Kürt meselesinin çözümünün AK Parti şemsiyesi altında olabileceği, Kürtlerin kahir ekseriyetinin böyle düşündüğü anlamına geliyor. DTP'nin oyları azalırken –reel düşüş yüzde 20-, AK Parti bölgenin tartışmasız en büyük partisi konumuna geldi. 22 Temmuz 2007 seçim sonuçları ortaya çıkıncaya kadar Kürtlerin Türkiye'deki sistemden koptuğunu düşünenler az değildi, ama şimdi Kürtlerin sistemin tam ortasında yer aldığı anlaşılmış oldu. Aleviler de belli belirsiz, ama küçümsenmemesi gereken bir kesiminin AK Parti'ye yöneldiğini, en azından umut bağladığını söylemek mümkün. Kısaca ifade etmek gerekirse, toplumun ana gövdesi, AK Parti'ye destek vererek demokrasi yönünde oy kullandı; demokrasiyi ve sivil siyaseti AK Parti üzerinden yürütmek istediğini gösterdi.
Acaba AK Parti, bu başarıyı hangi siyasi kimlik ve görüşle elde etti? 1994 seçimlerinde isteği üzerine Necmettin Erbakan Hoca için hazırladığım bir raporda "RP 'toplumsal merkez'i temsil eder" ifadesini kullanmıştım Zira, bana göre Türkiye'deki gerilim "toplumsal merkez" ile "idari/bürokratik merkez" arasında cereyan etmektedir. Milli Görüş geleneğinden gelen AK Parti'nin değiştiği, liberalleştiği, kitle partisi olma yolunda revizyonlar yaptığı iddia ediliyorsa da, hakikatte toplumsal merkezin, düşüncelerini, eğilim ve taleplerini programına, diline ve seçim kampanyalarına başarıyla kattığı için her iki seçimde bu desteğe sahip oldu. Erbakan Hoca ve SP'nin bu başarıyı elde edememelerinin bazı sebepleri var, en önemlisi, toplumsal merkezi yeterince doğru analiz etmemekti.
Şunun altını çizmek gerekir, toplumsal merkezin siyasi görüşü ve ideolojisi, ne merkez sağ ve merkez sol partiler olur, ne de resmi ideoloji. Bu görüş ancak "değere dayalı siyaset"i öne çıkaran bir görüşten beslendiğinde kucaklayıcı olur ki, bunun Türkiye'deki tek adresi İslamcılıktır. Ve İslamcı akımlar, 1856'dan bu yana daima özgürlüklerden ve hakların daha çok genişletilmesinden yana olmuşlardır. Tabii ki yasaklar dolayısıyla kimse kendini İslam'la veya İslamcılık'la ilişkilendiremez, ancak Sait Halim Paşa'dan bu yana siyasetin başka gelişme zemini yoktur.
1995 seçimlerinde RP'nin elde ettiği başarı (yüzde 21) toplumsal merkeze açılan politikaları ve dili sayesinde idi, 28 Şubat darbecileri RP'nin sürekli bir gelişme ve yükselme dinamiği içinde olduğunu fark ettiler. TÜSİAD'ın bir araştırmasına göre, RP, bu gidişle yüzde 60'lara doğru tırmanmaktadır. Yapılması gereken tek şey vardı, o da RP'yi kapattırmak. Öyle oldu. Yerine kurulan FP, ağır şartlar altında aynı gelişme dinamiğine sahip olduğunu gösterdi. Bu durumda partiyi bölüp, söz konusu gelişme dinamiğini yeni bir parti mecrasına akıtmaktan başka yol bulunamadı. AK Parti bu çerçevede ortaya çıktı. Benim iddia şudur: Eğer FP kapatılıp bölünme olmasaydı ve toplumsal merkezle ilgili daha geniş bir okuma yapabilseydi, FP veya SP, 3 Kasım 2002 seçimlerinin tek galibi olurdu.
Olan oldu. Siyasette gerilim toplumsal merkez ile bürokratik merkez arasındadır. AK Parti'ye merkez ol dendiğinde, kastedilen bürokratik güçlere teslim ol çağrısıdır. Merkez nötr bir alan değildir, merkez devlet demektir. Ak Parti toplumsal merkez misyonunu unutursa CHP'nin misyonuna yaklaşmış, Adalet Partisi'nin ve ANAP'ın başına gelenleri yaşaması mukadder olur. AK Parti'yi bekleyen en önemli tehlike bu. AK Parti, her şeye rağman, toplumsal merkezle bağlarını kuvvetli tutmak istediği için 14 Mart darbesine maruz kaldı ve AYM'nin onun dişlerini sökülmüş güçsüz bir kaplan gibi ortalığa salmasının sebebi budur. AK Parti, ya tekrar aslına, toplumsal merkeze dönecek veya bürokratik merkeze teslim olup, kısa zamanda AP, ANAP ve DYP gibi silinip gidecektir.