Ak Parti liderliğini çatlatma oyunu

Bir ara, Cemal Kutay'ın bir eserinde, Milli Mücadele öncülerinin zaman içinde nasıl birbirinden koptuğunu ve dramatik olayların yaşandığını okumuştum. Suikast iddiaları, mahkemeler, irtica suçlamaları ve yaşanan dramlar...

Bir mücadeleyi birlikte yürütenlerin, yani dava arkadaşlarının yollarının ayrılması... Birilerine ikbal, ötekilerine mahrumiyetin düşmesi...

Milli Mücadele kahramanı Kazım Karabekir'in, Atatürk'e suikast iddiasıyla idamla yargılandığı bir ortamı düşünün...

Liderlik seviyesindeki kopuşlar hep biraz dram yüklü olmuştur... Ve bu kopuşların bedeli o harekete gönül bağlayanlar için çok ağır olmuştur.

Ak Parti liderliğinde bazı gelişmeler yaşanıyor. Acaba bu da, böyle bir dramatik durumun başlangıcı mı?

Ak Parti'nin zirve isimlerinden Abdüllatif Şener bir anlamda kenara çekildi.

Şu sıralar, cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla bir başka sancının zemini hazırlanıyor.

Başbakan Erdoğan'la, Abdullah Gül arasında bir kopukluk oluşabilir mi?

Ya da Bülent Arınç'la diğerleri arasında...

Fesat değirmeni işliyor.

Ak Parti liderliği çatlarsa, her şey sıfıra müncer olabilir. Büyük hesap, ya da büyük fesat bu...

Çatlama nasıl gerçekleşir?

Senaryo şu:

Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan'ın büyük jesti ile Cumhurbaşkanlığına aday olmuştu. Ama o dönem bir yığın demokrasi dışı engel sonucu seçilemedi. Genel seçimlere gidildi. Erdoğan ve Gül ikilisi, meydanlarda büyük mücadele verdiler. Millet Erdoğan'ın yeniden iktidarı ve Gül'ün adaylığı için oylarını seferber etti. Seçim zaferle sonuçlandı.

Şimdi n'olacak?

Şimdi, Erdoğan'a “Merkeze gel” diye baskı uygulanıyor.

Bu çevrelere göre “Merkeze gelme”nin peşin iki bedeli var:

Abdullah Gül'ün adaylıktan vazgeçmesi...

Ak Parti'nin kimlik değişimi yaşaması...

Aslında Ak Parti liderliği daha önce “Merkeze gelme” konusunu değerlendirmiş, ve sözünü “Merkezin yeniden inşası” şeklinde noktalamıştı. Yani “Merkeze gelmek”, oradaki, toplumdan kopuk dünyaya monte olmak demek değildi. Milletin en merkezi değerlerini anlamak, özümsemek ve onu politikanın mihenk taşı haline getirmek demekti. İşte, halktan yüzde 46.6 oy alınmıştı, Türkiye'nin tüm renkleriyle iletişim sağlanmıştı... Toplumun merkezi, yüreği tam da buydu.

Böyle düşünüyordu Ak Parti liderliği...

Şimdi ise, Erdoğan'dan, başka bir tip üretilmek isteniyordu.

Başbakan “uzlaşma” demişti. Başbakan, “Bize oy vermeyenlerin tercihini de önemseyeceğiz” demişti.

Önemsemeliydi!

Öyleyse Başbakan seçimde alınan zaferi ıskalayabilirdi.

Cumhurbaşkanlığı konusunda öteden beri Nuh deyip peygamber demeyen bir kesimin hassasiyetlerini öne alabilirdi.

Liderlikse, işte sınavdı...

Bu arada Abdullah Gül, el altından “Cumhurbaşkanı olması sakıncalı adam” haline getiriliyordu.

Erdoğan biçsin, Abdullah Gül biçilsin...

Birileri de bu fesadı seyrederek bayram etsin...

Abdullah Gül feda edilirse, Erdoğan, o cenahın kahramanı olacaktı.

Bu senaryo, Erdoğan'la Gül'ü birbirinden koparma senaryosu idi...

Ak Parti liderliğinin iki siması arasında bir çatlak üretilmek isteniyordu.

Başbakan “Ben tercihi Abdullah Gül kardeşime bırakıyorum” demişti.

Acaba bu, Gül'ün adaylığı konusunda bir miktar geri çekilme miydi?

İş Abdullah Gül'ün ısrarına mı kalmıştı?

Abdullah Gül, Erdoğan'a rağmen ısrar eden, kendi hesabı için Türkiye'yi geren, biraz da ihtiras sahibi bir insan mıydı?

Abdullah Gül, kendi oyununu oynayan bir politikacı rolüne mi indirgenmişti?

Bütün bunların toplam adı fesattan ibaretti.

Tayyip Erdoğan'ın ve Abdullah Gül'ün yüreklerine yükleniliyordu. Bir kıymık koparmaktı hesap... bir yara açmaktı... bir şüphe uyandırmaktı... bir kara kedi sokmaktı... bir burukluğa yol açmaktı... birbirleri ile konuşamaz hale getirmekti...

Bir gün Abdullah Gül yıkılacaktı, bir gün Bülent Arınç, ve son gün, yapayalnız kaldığında Tayyip Erdoğan...

Böl, yalnızlaştır ve yok et! Fesadın kuralı buydu.

Erdoğan, Gül ve Arınç zirvede buluştular.

İyi ettiler.

Eminim gönüllerini birbirlerine açmışlardır.

Yola çıkış duygularını yenilemişlerdir.

Fesadı görmüşlerdir.

Türkiye'yi yeniden okumuşlardır. Denklemleri, güç odaklarını, bunların hesaplarını, geçmişi, geleceği yeniden tahlil etmişlerdir.

Yeniden kucaklaşmışlardır.

Ak Parti'nin inşa edici misyonunun altını bir kere daha çizmişlerdir.

Eminim ki şu anda, bir çok fesat merkezi, “Cumhurbaşkanlığı gerilimi Ak parti liderliğini nasıl darmadağın etti?” şeklinde bir hikaye okumak için büyük heyecan duyuyordur.

Oysa Türkiye'nin istikrara ve hizmete ihtiyacı var. Bu da, henüz ortaya çıkmış millet iradesinin paspas edilmesine göz yummakla olmaz. Asıl o zaman “Dakka bir gol bir olur”, ama bu, milletin kalesine giren bir goldür. Aynı zamanda Ak Parti'nin kendi kalesine attığı bir gol olur. Bence sayın liderler bu gole fırsat vermemeli...