Ahlak, cinsellik, inşaatlar ve AB

 

Prof. Dr. Edibe Sözen'in gündeme getirdiği ve sonra gördüğü tepkiler neticesinde geri çektiği tasarı ahlak, cinsellik ve pornografi arasında bir mantıksal ilişki kuruyor ve bir dizi önlemlerle çocuklarımızı zararlı olarak nitelediği yayınlardan korumaya gayret ediyor idi.

Sayın Sözen'in bu tasarı içinde tanımladığı ahlak anlayışına katılamıyorum ama tasarının karşı karşıya kaldığı tepkileri de abartılı buluyorum; tasarı gündeme gelip yasalaşsaydı dahi bu tasarı ya da yasa üzerinden Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yüklenmek yerine konuyu temel hak ve özgürlükler çerçevesinde yargıya ve gerekirse de AİHM'e taşımanın daha sağlıklı olacağını düşünenlerdenim.

Yazının başında tasarıyı çerçeveleyen ahlak anlayışına çok katılmadığımı vurgulamış idim; konuyu açmaya çalışacağım.

Ahlak konusu felsefenin çok ciddi bir alanı; konunun uzmanı değilim ama çağımızda ahlak meselesinin bireyden kamusala doğru giden bir süreçte evrildiğini seziyorum.

Cinsellik içeren gazete, mecmua ya da ekran görüntülerinin şiddet öğeleri içermediği ölçüde kamusal ahlakı ne kadar ilgilendirebileceği konusunda doğrusu kafamda ciddi soru işaretleri var.

Üstelik cinsellik gibi bir alandan doğrudan ahlak ya da ahlaksızlık kategorisine sıçramanın hiç de anlamlı olmadığı ortada ama bu ahlak-cinsellik ilişkisini konunun gerçek uzmanlarına bırakmakta yarar var.

Bir ahlak meselesi kamuoyunda ve siyaset alanı içinde tartışılacak ise cinselliğe gelene kadar, mesela kamu inşaatları başta olmak üzere başka bir dizi meselenin varlığına kuşku yok.

Son günlerde gazetelerden inşaat özensizlikleri, eksiklikleri, ihmalleri ve hatta suistimalleri nedeni ile çöken, çökmeye eğilimli, en küçük mesela 5 şiddetinde bir depremde yerle bir olmaya aday kamu binaları haberlerini okuyoruz.

Sayın Prof. Dr. Edibe Sözen'in geri çektiği tasarının isminde 'çocukları koruma' kavramı geçiyor; ancak, görebildiğimiz ölçüde, çocuklarımıza daha büyük zararı cinsellik değil çöken binalar veriyorlar.

Çeltiksuyu'nda yerle bir olan yatılı bölge okulunda inşaat suistimali, geçtiğimiz hafta Konya'da LPG tankına basit bir mekanizmanın takılmaması nedeni ile kaybettiğimiz onlarca evladımızın ölümü ile ahlak meselesi arasında mantıksal/ahlaki bir bağ kurmaya kalkarsak ortaya toplumun tümünü çok rahatsız etmesi gereken sonuçlar çıkabiliyor.

Küçük depremlerde çöken binaların altında yaşamını yitiren çocukların ölümüne muhtemelen gazetelerde, televizyon ekranlarında cinsellik içeren öğeleri ahlaksızlık olarak nitelendirebilen müteahhitler neden oldular; herkesin, aklı başında, vicdan sahibi, hatta tam kelimeyi kullanalım ahlak sahibi kişilerin şu soruyu Türkiye'de sorması şart: yatılı bölge okullarının inşaatından demir, çimento çalmak mı daha büyük ahlaksızlıktır, adeta sonsuz zaplama olanağı olan televizyonlardaki cinsellik öğeleri mi?

Gelelim meselenin AB ile ilişkisine; Türkiye'de son beş altı senedir çok önemli ve olumlu bulduğum hukuk, mevzuat dönüşümleri yaşanıyor ama bu reform sürecinden en az nasibini alan konu kamu ihalelerinin uluslararası rekabete açılması.

Çöken yatılı bölge okullarında yaşamlarını kaybeden çocukları kurtarmanın en etkin yolu ahlak konusu ile kamu ihalelerinin AB rekabetine açılması arasında daha güçlü ilişki kurmak galiba.

AB üyesi ülkelerde cinsellik-ahlak ilişkisi daha az konuşuluyor ama kamu binaları çok daha sağlam yapıldığından altlarında çocuklar ölmüyor; bizde ise sanki durum tam tersi.

Sizce hangi durum daha ahlaki?

 

Kaynak: Star