Acıları kıyaslamak deyince


Önce bir not düşeyim: Bazı konularda bazı insanlarla yan yana gelmekten büyük kaygı duyuyorum.
 
Diyelim, "Özür" konusu ve diyelim CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman. Arıtman'ın, "Özür" konusundaki tavrını eleştirirken Cumhurbaşkanı Gül hakkında söyledikleri ne kadar çirkindir, ayıptır, utanacak niteliktedir. Cumhurbaşkanı Gül'ün annesinin onun iddia ettiği bir aidiyeti bulunsa bile, bunu, bugün olumsuz bir özellik gibi sunmak, ancak faşist bir zihniyetin yansıması olabilir.

"Özür" konusundaki kampanyaya karşı tavrım, eleştireldir. Bunu doğru bulmadım. Ama gerçekten bu tavrı ortaya koyarken, en istemediğim şey, Canan Arıtman çizgisiyle yan yana görünmektir. Bu nottan sonra, özür yaklaşımına yeniden değinmek istiyorum.

Bu eylemi sağlıklı bulmadığımı daha önce ifade ettim. Bugün bir kere daha belirtmek isterim ki, "Özür" beyan edenlerin zihni süreçleri onlara hak vermeyi gerekli kılmıyor. Diyelim, özür metnini hazırlayan ve imzaya öncülük yapan Ali Bayramoğlu'nun değerlendirmeleri...

Yeni Şafak'taki yazısında ( 17 Aralık 2008) tarih içinde Türk - Ermeni gerilimini dört safhada ele alıyor. "İlk aşama 1870'de başlar" dediği dönemde, "Ermeni milliyetçiliği, isyanlar, Batı'nın baskısı..." nın altını çiziyor.

Kendi ülkesini arkadan vurma niteliğindeki bu ihaneti, o dönemde yaşanan netlikte anlatmadan "buna karşılık" diye bir cümle başlatıyor ve " Abdülhamit'in özellikle 1894-1896 yıllında aldığı çok sert tedbirler söz konusudur. Dönem, devletin ölçüsüz, zaman zaman katliama varan boyutlarda isyan bastırma eylemleri" dedikten sonra bu dönemi "karşılıklı çatışma dönemi" diye niteliyor.

Bayramoğlu'nun gözünde "Ermeni milliyetçiliği, Batı kışkırtmaları ve isyan"a karşı alınan tedbirler "sert, ölçüsüz, katliama varan boyut" oluyor. Ve sürecin tanımlaması "karşılıklı çatışma" haline geliyor. (Bugünkü PKK'nın güvenlik güçleriyle ilişkisini nasıl nitelediğine dikkat) Bayramoğlu, bu "isyanlar"ın akabinde gelen "ikinci döneme" özel önem veriyor. Ama oraya gelmeden önce üçüncü ve dördüncü dönemle ilgili tespitlerini de görmek lazım. Şöyle diyor o alanda:

 "Üçüncü aşama Osmanlı'nın savaşı kaybetmesi ve Rus işgaliyle birlikte Rusya'dan gelen Ermenilerin ve Ermeni çetelerin yaptıkları katliamdır, 100,000-150,000 arasında Müslüman ahaliyi öldürür çeteler. Ermeni mezalimi olarak hatırlanan, yaşanan acı olarak belleklerde yer eden budur. Dördüncü aşama bir terör örgütünün, ASALA'nın 1970'li yıllarda öldürdüğü Türk diplomatları evresidir..."

 Demek 1870'te, Osmanlı'nın çözüldüğünü hesap ederek Batı'nın kışkırttığı "isyanlar"la başlayan, ardından "Savaşı kaybeden Osmanlı'nın üzerine Rus birlikleriyle işbirliği yaparak" çullanan bir Ermeni hareketi söz konusu...

Bayramoğlu bu dönemde 100-150 bin Müslümanın öldürüldüğünü belirtiyor. Bu Ermeni hareketi orada durmuyor, yıllar sonra, Türk diplomatlarına yönelik suikastlar biçiminde ortaya çıkıyor. Evet, bunları anlattıktan sonra Bayramoğlu "Bunlardan dolayı herkes birbirine özür borçlu olabilir" diye başlayarak "Ama 1915 başka..." diyor.

Ona göre; "Bunların hiçbiri 1915 yılında 9 ay boyunca yaşanan bir felaketi ortadan kaldırmıyor, bu felaketin üzerini örtmüyor." Doğru, örtmüyor. Tehcirle gelen büyük acılar var. Bunu görmemek mümkün değil. Ama sormak gerekmez mi: 1915 hadisesi, neden bizim aydınlarımız nezdinde hep öncekilerin ve sondakilerin üzerini örtüyor?

Zaten bu tarz girişimlere karşı oluşan tepkiler, Osmanlı'nın çözülüş sürecinde Müslüman toplulukların yaşadığı acıların kendi aydınları tarafından bile bir türlü görülmek istenmemesi, buna karşılık, dün gayrımüslim unsurları kullanarak Osmanlı üzerindeki emperyalist hesaplarını gerçekleştirmek isteyen Batı dünyasının, bugün de farklı saiklerle Ermeni diasporası ile yürüttüğü kampanyalara eklemlenilmesidir.

"Tehcir"den gerçekten yürek burkan çok sayıda dramatik fotoğraf, film, hikaye üretmek mümkün. Ama gelin bir de siz, Ermeni isyanları sırasında erkeği askere gitmiş ailelerin yaşadığı hikayeleri okuyun, dinleyin. Niye bir yürek ağlamaz bu hikayeler için? Gidin "Karabağ kaçkınları"nı ziyaret edin Bakü'de...

Gidin Erzurum'un yüreğine dokunun. "Bizim için neden gözyaşınız yok?" diye soranlara ne diyecek arkadaşlarımız? Vicdansa, burası da vicdan arıyor zaten. Yüz - yüz elli yıldan bu yana yaşadıkları toprakları talan edilen İslam toplumlarının yüreğinde bir "mazlumiyet" burukluğu var.

Ne yazık ki, bu dünya, kendi aydınlarının bu mazlumiyeti görememesinden yakınıp durmuştur. "Acıların karşılaştırılması ilkel bir iştir." diyor Bayramoğlu. Ben de tam bunu söylüyorum. Bir kısım aydınımız kendi yüreklerinde acıları karşılaştırmışlar ve birini tercih etmişler.

Ben de diyorum ki, Ermenilerle empati yaptığınız kadar, kulağı burnu kesilerek öldürülen, uçurumdan atılan, kadın çocuk demeden camiye konulup ateşe verilen yüz binlerce Müslümanın, Türk'ün, Kürt'ün çocuklarıyla da empati yapın.

Bugün