ABD seçimleri ve değişim

 

ABD'deki seçim sonuçları üzerine yapılan bir dizi tahmin, adaylardan birinin önde olduğu kanısı ortaya koymuş olmakla birlikte, bu konuda kesin konuşmanın mümkün olamayacağı yolunda izler de taşıdı.


Genel olarak yorumlayıcı cümlelerde, 'Demokrat aday Obama önde ama..' türünden açıklamalar kullanıldı. Bu ifade, son dakikaya kadar ABD'de seçim sonuçlarını Cumhuriyetçiler lehine taşıyacak bir gelişmenin olabileceği ihtimaline dayanıyordu. Ama ile devam eden bu cümleler, ABD'nin bir anda sert politikalardan yumuşak politikalara geçemeyeceği anlayışına dayandı. Ayrıca, tam olarak oranlarına vakıf olunamayan kararsız kitlenin son dakikada bildik siyasete oy vereceği tahmini yapıldı. Öte yandan, kamuoyu yoklamalarının güvenirliliği de soruşturuldu. Birçok Amerikalı seçmenin, 'elim kırılır da yine de bir zenci adaya oy vermem' demekten utandığı, çekindiği ya da durumu ifşa etmek yerine yanıltıcı bildirim yaptığı düşünüldü.

Bir diğer değerlendirme zemini ise, hangi aday seçilirse seçilsin ABD'de yapısal bir değişim olmayacağı üzerine dayandı. Bu, iki anlam içerir. Birincisi, başa kim gelirse gelsin ABD'nin küresel politikalarını, en azından amaçlarını değiştirmeyeceği anlayışına karşılık gelir. Olumsuz bir içerik ima eden bu anlayışa göre, ABD'nin herkes tarafından bilinen amaçları bulunur, bu amaçlar emperyalizm literatüründeki kelimelerle anlam bulur, üstelik de politikayı siyaseti partiler ya da seçilmiş kişiler değil devlet yapar; dolayısıyla adaylar seçim kampanyaları sırasında ne söylerlerse söylesinler, iktidara gelince tam tersini yapabilirler. Bu bakış ABD'ye hangi ülkeden bakıldığını ortaya koyduğu gibi, hangi zaman aralığına bakıldığını da gösterir. Zira ABD siyasal sisteminde bu yaklaşımı doğrulayacak örnekler bulmak hiç zor değil. Siyasetin başkana göre değişmeyeceği çıkarımının ikinci anlamı ise, siyasi ve idari kurumların, sivil toplumun, lobi ya da iş çevrelerinin taleplerinin başkanı şekillendirmede daha etkili olduğu anlayışına dayanır. Buna göre, ABD'deki toplumsal kesimlerin hızlı değişmeyen, hemen her durumda benzer talepleri bulunan davranış kalıpları olduğu anlamı çıkar.

Başkanlık yarışına katılmış adayların propaganda dönemindeki söylemleri, her ikisinin de 'değişim' ihtiyacına yanıt arama derdinde olduklarını gösterdi. Bu haliyle, hangi başkan gelirse gelsin, ABD politikalarında bir değişim olacağını söylemek mümkün. Toplumun büyük kesiminin, ekonomi politikalarında, güvenlik uygulamalarında, askeri yapılanmada, dünya politikalarında değişim istediği bir yerde, durumun savunmasını yapmanın anlamı yok, böyle bir aday da yok. Dolayısıyla ABD'nin küresel politikalarında değişime gideceğini şimdiden söylemek mümkün. Bu değişimin yöntemi ve öncelikleri başkan adaylarına göre farklılaşabilir.

Değişimi zorunlu kılan faktörlerden birisi, Bush yönetiminin ABD'yi en istenmeyen, en güvenilmez oyuncu haline getirmedeki başarısı. ABD'nin güvenilmez oyuncu haline gelmesi farklı ülkelerle farklı düzeylerde iletişim, işbirliği ya da ittifak kurulmasının önünü kapattı, eski dostlarını da uzaklaştırdı. Bu politikaların ABD faaliyetlerini daraltan, sınırlayan bir etkisi oldu. Alan ve etki daralması, kendini aşan kapasiteye sahip ABD'de siyasal, mali ve ekonomik krizlerin alt yapısını oluşturdu, toplum da değişim istedi.

Dünya halklarının Obama'yı tercih etmesi, onunla kendilerine de değecek değişimin daha hızlı ve radikal olacağını sanmasıyla ilgili. Amerikalılar ise oylarını önce kendilerine değecek değişime göre kullanıyorlar. Sonuçlar, Amerikalıların çoğunluğunun değişimden ne anladıklarını gösterir, dolayısıyla seçim sonuçlarıyla çok ilgilenen diğer halklar da, isterlerse buna göre pozisyonlarını alırlar.

Kaynak: Star