ABD savaşlarının kaynağı

 

Neoconların böylesine fesad tohumu ekmelerinin sebebi, Amerika'nın demokratizm ve "seçilmişlik" hakkındaki derin inancından besleniyor olmalarıdır (Paul Gottfried). Barack Obama'nın Afganistan'daki savaşı tırmandırmasıyla hayal kırıklığı yaşayan Amerikalılar, bir diğer "askeri takviyeyi" memnuniyetle karşılayanları dikkatli bir şekilde not etmeliler. Görünüşe göre sonsuz gibi duran savaşlarının kaynağını teşhis etmelerine yardımcı olabilecektir bu.

Örneğin William Kristol geçenlerde Washington Post'ta yayınlanan makalesinde Obama'nın West Point'teki konuşmasını "yüreklendirici" buldu. "İyi bir şeydi" ve Obama'nın nihayet "savaş başkanı" gibi konuştuğunu söyledi.

Washington Post gazetesinin web sitesindeki yorumlara bakarak bir hükme varılacak olursa, Kristol'ün masa başı savaş yanlılığını artık ciddiye alan Amerikalıların sayısı çok az. Okuyucu yorumu gönderenlerden biri alaycı bir şekilde "2000-2008 arasında herşeyde hata yapan neocon William Kristol'ün makalesi mi?" diye soruyordu.

Diğer neoconlar gibi Kristol de Irak'ın kitle imha silahları, Saddam'ın el Kaide ve 11 Eylül saldırılarıyla bağlantısında "yanılgıya düştü" ama angutun teki diyerek onu akıldan çıkarmak ölümcül bir hata olacaktır. Bill Kristol'ün iddia olunan hiper-vatanperverliğini ki tutarlı bir şekilde felâketlerle sonuçlanan reçeteler sunmuştur, neyin motive ettiğini anlamak için önce bir babası Irving Kristol'ün Vietnam savaşına karşı çıkan Senatör George McGovern'a nasıl tepki verdiğini hatırlamalıdır. Başkan adayının Amerikan askeri harcamalarında kesinti yapılması önerisi, neoconların vaftiz babalarına göre "İsrail'in kalbine hançer sokmak" demekti.

Yaşlı Kristol, 1973 yılında bir Yahudi yayın organında "Yahudiler büyük askeri bütçelerden hazzetmezler" demişti. "Ama ABD'nin büyük ve kudretli bir askeri müesseseye sahip olması şu an Yahudilerin çıkarınadır...İsrail devletinin bekâsına önem veren Amerikalı Yahudiler "hayır" demeliler, askeri bütçenin kısılmasını istemiyoruz, İsrail'i savunabilmemiz için askeri bütçeyi büyük tutmamız önemlidir." (Philip Weiss, "30 Years Ago, Neocons Were More Candid About Their Israel-Centered Views," Mondoweiss, 23 Mayıs 2007)

Amerikan Büyüklüğü

Babasının tavsiyesini izleyen William Kristol, büyük Amerikan askeri harcamalarının ateşli bir savunucusu oldu. 1996'da Robert Kagan'la birlikte etkili bir neocon manifestosu olan "Reagancı Bir Dış Politikaya Doğru" başlıklı makaleyi yayınladılar. "Amerika'nın, Reagan'ın 1970'lerde yaptığı kadar gözüpek bir şekilde, hayırhah hegemonya vizyonu izlemesini ve hiç bozuntuya vermeden otoritesini tasarruf etmesini" teklif ettiler. "Savunma bütçesi çarpıcı biçimde artmalı, ordunun yurtdışındaki çalışmalarını takdir edebilmeleri için vatandaşlar eğitilmeli, diktatörler ve otoriteryan rejimlere karşı kızgınlık yaratacak bir dış politikaya mânevi berraklık yön vermelidir."

Bir diğer nüfuzlu kanaat önderi Charles Krauthammer, "Amerikan büyüklüğü ekolü olarak anılabilecek şeyin önde gelen taraftarları" diyerek Krsitol ve Kagan'ı selamladı. "Amerikan büyüklüğünün" bu üç savunucusunun, Irving Kristol'ün "İsrail devletinin bekâsı" dediği şeye karşı tutkulu bir önem atfetmeleri hiç de tesadüf değildir. Yahut "diktatörlerin ve otoriteryan rejimlerin" Ortadoğu'da İsrail hegemonyasının önünde duruyor olmaları da böyle.

Kristol ve Kagan bir sonraki yıl "yeni-Reagancı" vizyonu yükseltmeye bakan bir baskı grubunu, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'ni (PNAC) oluşturdular ve 1990'ların sonunda Bill Clinton'a mektuplar yazarak, onu Saddam Hüseyin'i devirmeye zorlayarak yaptılar bunu.

PNAC 2000 Eylül'ünde "Amerikan Savunmasının Yeniden İnşası" adlı çalışmayı yayınladı. "yeni bir Pearl Harbor benzeri feci ve katalizör bir olayın yokluğunda, dönüşüm sürecinin uzun sürmesi muhtemel" diye kaydedilmişti.

Bir yıl sonra, 11 Eylül'de, arzuladıkları "yeni Pearl Harbor'a" ulaşmışlardı. 3.000 Amerikalının kitlesel olarak öldürülmesi, Benjamin Netanyahu'nun terbiyesizce ifadesiyle "İsrail için iyi bir şeydi." (New York Times, 12 Eylül 2001).

Kristol'ün Savaşı

Kristol'ün Weekly Standard'ı, saldırı ve Irak arasında hemen bağlantı kurdu. The American Conservative'de yazan Scott McConnel bu stratejiyi şöyle açıklamıştır: "Derginin hiç duraksamadan 18 ay boyunca sürdürdüğü söylemler, Saddam Hüseyim ve Usame bin Ladin'i fiilen her paragrafta birbirine bağlamak, okuyucunun kafasında ayrılmaz ikili haline getirmek üzerine kuruluydu."

Kristol ve Kagan'ın 1997'lerde başlattığı "Saddam gitmeli" kampanyası öylesine amansız bir hal aldı ki Washington Post yazarı Richard Cohen bunu "Kristol'ün Savaşı" olarak adlandırdı.

Irak Savaşı elbette ki "Wolfowitz'in Savaşı" olarak da anılıyor. Fakat Perle, Feith, Libby, Zelikov, Lieberman veya aldatma yoluyla Amerika'yı savaşa sürükleyen diğer İsrail yandaşı içeriden birilerinin ardından böyle anılması uygundur.

Antiwar com editörü Justin Raimondo, "Irving kristol, RIP" başlıklı yazısında Kristol'ün mirâsını "savaş, savaş yine savaş, gözün görebildiği yere kadar savaş" olarak tanımlamıştır.

Amerikalılar, "Amerika'nın büyüklüğünün", onların nezdinde "İsrail devletinin bekâsını" sağlama vâsıtasından öte bir şey olmadığı kişilerce aldatıldıklarını bugün yarın anlamadıkları takdirde, bu mirâs pâyidar kalacaktır.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı