Boston Maratonu bombalı saldırı şüphelerinin takibi, millete yerel kolluk kuvvetlerimizin şaşırtıcı askeri tarz kabiliyetiyle ilgili olarak bir pencere sundu. Son 30 yıldır Amerika Birleşik Devletleri boyunca polis departmanları devletin askeri silahlar ve eğitim şeklindeki ihsanlarından, devam etmekte olan "Uyuşturucuya Karşı Savaş"ta sunulan teşviklerden faydalandı. Sarnayev kardeşlerin şiddetli takibi gibi olayları televizyondan seyreden sıradan bir vatandaş için, tam techizatlı polis SWAT timlerini askerlerden ayırt etmek zor olur.
Yurt içi güvenlik polisinin askerileşmesi hususunda yeni bir dinamiğin tanıtılmasıyla pazartesi günü bu çizgiler daha da bulanıklaştı. "Sivil Kolluk Kuvvetleri'ne Savunma Desteği" başlıklı ABD kanunundaki düzenlemede birkaç kurnazca değişiklik yapılmasıyla ordu, iki asırdan fazla bir süredir yürürlükte olan uygulamayı altüst ederek sessiz sedasız kendisine, önceden yerel ya da eyalet yönetiminden izin almaksızın sokakların güvenliğini sağlama yetkisi verdi.
Bu mevzuat değişikliğinde en tepki çeken husus, "sivil karışıklıklar" olaylarında askeri müdahaleye müsaade eden belirsiz bir dil eklenmesidir. Kanuna göre:
Federal askeri komutanlar, önceden Başkan'dan onay almanın imkansız olduğu, usulüne uygun olarak kurulmuş yerel makamların da durumu kontrol edemediği olağanüstü acil durumlarda, geçici olarak, büyük çaplı, beklenmedik sivil karışıklıkların bastırılması için gerekli olan faaliyetlerde bulunma yetkisine sahiptirler.
Medeni hukuk uzmanı avukat ve Rutgers Üniversitesi'nde anayasa hukuku profesörü Bruce Afran, kanunu "ordu tarafından kötü niyetli bir güç gaspı" olarak adlandırıyor ve "Ordunun sivillerin kontrolü altında olduğuna dair eskiden beri devam eden faraziyeyi ihlal ettiği için bu gerçekten şok edicidir" diyor.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir savunma yetkilisi, "Yetki 100 senedir var; yeni bir yetki değil. Yetki vardı ama uygulanmıyordu" iddiasında bulunarak kanun hakkında farklı bir görüş serdediyor. Ayrıca o, "Pentagon sivil olaylarda kanunlara itaatin sağlanmasına karışmak istemez. Bu, ordunun kırmızı çizgilerinden biridir" diye ısrar ediyor. Yine de o, "Ordudaki herkes anayasayı tüm iç ve dış düşmanlara karşı koruyacağına dair Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'na sadakat yemini eder" diyor.
Sivil karışıklıklarda ordunun komutasına hükmeden yeni prosedürde daha da rahatsız edici konulardan biri, yetkiyle alakalıdır. Sadece Başkan'ın izninin alınmasının "imkansız" olduğu şiddetteki durumların ne olduğunu tarif edememekle kalmaz, tüm başkanlık yetkisini "Federal askeri komutanlara" bahşeder. Mezkur savunma yetkilisine göre, komutan şöyle tarif edilir: "Komuta mevkiindeki biri, komutan sıfatını haizdir. Çoğu zaman bunlar bir heyet tarafından seçilirler, bunlar komutanlık yetkisi için ek eğitimden geçerler."
Yazıldığı gibi, bu "komutan", başkanın bir şekilde telefona ulaşamadığı olayda askeri güce izin vermede başkanla aynı güce sahiptir (Kanun, başkanın koltuğunda hazır olmadığı bir olayda, zaten mevcut olan kanuni yetki zincirinden bahsetmez). Böyle olunca da bu komutanın, "acil" olarak değerlendirilebilecek durumlar oldukları için neyin "mülkiyetin ahlaksızca tahribi", "Federal nitelikler için uygun koruma," "iç şiddet" ya da "Eyalet ya da Federal hukukun infazını engelleyen komplo"yu belirlediğine hüküm vermesi gerekir.
Afran, "Bu ifadelerin hukuki açıdan bir anlamı yoktur" diyor. "Bu, Weimar anayasasındaki [Hitler'in Büyük Alman İmparatorluğu] acil durum yetkileri maddesinden farklı değildir. Bu, ülkenin bazı kısımlarını yönetmek üzere kendi takdiriyle orduya acil durum yetkileri bahşetmektir."
Afran ayrıca hükümetin, "büyük çaplı karışıklıkları bastırmak için gerekli olan eylemlerle geçici olarak iştigal etme" yetkisinden endişelerini ifade eder.
Afran, "Hükümetler asla sahip oldukları gücü bırakmak istemezler" der. "Onlar 12 sene sonra halen Guantanamo'daki insanlardan istihbarat alabileceklerini düşünüyorlar. Geçici göreceli bir kavramdır. Kanunlarda tanımlar olması bu yüzdendir. Geçicinin süresi ne kadardır? Burada hiç bahis yok. Tanımlar saçma denecek kadar geniştir."
ABD'de Anayasa'nın 4. Maddesi uyarınca, iç şiddetin eyalet hükümetleri ya da federal kanunların uygulanmasını tehdit ettiği durumlar hariç ordunun iç olaylara müdahale etmesi yasaktır. Bu hüküm, hem 1807'deki İsyan Kanunu hem de 1878'de Posse Comitatus Kanunu (PCA) olarak bilinen Yeniden İnşa sonrası kanunla daha da vuzuha kavuştu. İsyan Kanunu, hangi şartlar altında başkanın, eyalet ya da federal hükümete isyanın bastırılması için silahlı kuvvetleri çağırabileceğini belirler. Keza, eyaletlerde asker yerleştirilmesinden önce valinin rızasının alınması gerekir. Yeniden İnşa sırasında yerel kanunlara uyulmasını sağlayan ve seçimleri denetleyen federal birliklere tepki olarak çıkarılan PCA, izinsiz federal birlikler yerleştirilmesini, cezalandırılacak bir saldırı olarak belirledi.
Bu kanunlar hep birlikte yurt içi askeri faaliyetler üzerinde yönetimin otoritesini sınırlar. Pazartesi gününün Savunma Departmanı tarafından tek taraflı olarak yapılan resmi mevzuat değişikliği oyunun gidişatını değiştirecek bir gelişmedir.
Güncellenen kanunun ifade edilen gayesi, "Posse Comitatus Kanunu'yla Uyum'u destektir" ama gerçekte bu, İsyan Kanunu ve PCA'nın önemli ölçüde ve alarm verici şekilde altını oyar. En önemli değişiklik, "sivil karışıklıkların" Amerikan topraklarında askeri varlıklar yerleştirilmesine müsaade edecek birkaç "yurt içi acil durumdan" biri olduğu görüşüdür.
Demek ki, yurt içi destek için yerleştirilen federal birliklerle ilgili nispeten az birkaç örnek, geniş çaplı sonuçlar doğurdu. Doğal afetlere müdahale ve Sivil Haklar döneminde göstericilerin korunmasından, felaket bir şekilde Kent State Üniversitesi'ndeki öğrenci katliamı ve 1973'te Wounded Knee işgaline kadar çok sayıda durum buna dahil edildi.
Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'nin (ACLU) üst düzey siyaset danışmanı Michael German, 2009'da Daily Kos'taki makalesinde, "Ordunun çoğu şeyde çok iyi olduğunda hiç şüphe yok. Ama yakın tarih, ordunun yeni keşfedilen yurt içi rolündeki kısıtlamanın bunlardan biri olmadığını gösteriyor" diye not etti.
German o zaman Uyuşturucuya Karşı Savaş'ta sınır kontrolüyle ilgili olarak ordunun genişleyen gözetleme tekniklerine ve düşmanca müdahalelerine işaret ediyordu. Aslında çoğu kişi, bu eylemlerin PCA'yı önemli şekilde altüst ettiğini savunuyordu. Son kanun değişikliğinden önce bile ACLU, Savunma Departmanı'nın (DoD) "kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer olaylar ya da yüksek kapasiteli patlayıcı (CBRNE) hadiseleri" durumunda yurt içi askeri yetkisini genişletme isteğine sesli olarak muhalefet ediyordu. ACLU'nun pozisyonu, 11 Eylül'den beri bu tür acil durumların üstesinden gelinmesinde sivil kurumların daha mücehhez olduklarıdır. (Bununla birlikte, Washington D.C.'deki ACLU sözcüsü, bu yazı için röportaj vermeyi reddetti).
Askeri müdahalelerin sonuçları değişirken başkanın eyalet hükümetleriyle iş birliği içinde çalıştığı protokol aynı kaldı. Başkanın, ancak vali isterse bir eyalete asker göndermesine izin verilir. O zaman da ordu –özellikle Milli Muhafızlar- yerel kolluk kuvvetlerini desteklemek için orada bulunur ve tutuklama yetkisi gibi bunun dışındaki her türlü faaliyette bulunması yasaktır.
Hofstra Üniversitesi'nde anayasa hukuku profesörü Eric Freedman da kararı "yetkisiz bir güç gaspı" olarak adlandırıyor. Freedman'a göre, "Savunma Departmanı'nın kendisine, Kongre tarafından kanunen verilen yetkiden daha fazlasını vermeye yetkisi yoktur." Ama yapılan tam olarak budur. Bununla birlikte, bu, Pentagon'un son 10 senede yurt içinde yetkisini arttırmak üzere ilk teşebbüsü de değildir.
Déjà vu
Bush Yönetimi sırasında Kongre'den 2007'de, mevcut mevzuat değişikliğine benzer kapsamda bir dil ihtiva eden Savunma Yetki Kanun Tasarısı geçti. Bu özellikle sağlık salgınları, doğal felaketler ve terörist faaliyetler gibi belli durumlarda başkanın yurt içinde asker konuşlandırma kabiliyetini arttırmak üzere İsyan Kanunu'nu değiştirdi ama buna sivil karışıklıkların ilave edilmesini durdurdu. Lakin ertesi sene bu dil, İsyan Kanunu ve Posse Comitatus Kanunu arasında "faydalı bölünmeden" bahseden Vermont Senatörü Patrick Leahy tarafından yazılan kanun tasarısıyla 2008'deki Milli Savunma Yetki Kanunu altında yürürlükten kaldırıldı.
Geçen sene Bruce Afran ve diğer bir sivil özgürlükler avukatı Carl Mayer, bir grup gazeteci ve eski New York Times muhabiri Chris Hedges liderliğindeki eylemciler adına Obama yönetimine karşı dava açtı. Onlar davayı, dava dilekçesine göre, NDAA 2012'de tek taraflı olarak yönetime ABD vatandaşlarını uygun süreç olmaksızın süresiz olarak gözaltına alma yetkisi vererek iç meselelerde yönetimin yetkisini genişleten bir kanun tasarısı dahil edilmesi üzerine açtılar. Dava uluslararası çapta dikkat çekti ve Obama Yönetimi'nden ateşli bir müdafaa gelmesine yol açtı. Afran'ın şimdiye kadar söylediğine göre mevcut kanun değişikliği "bir başka NDAA'dır. Hatta, dürüst olmak gerekirse daha da kötüdür."
Hedges diğer davacılar için, hükümetin sivil meseleler üzerinde sürekli genişleyen yetkileri, ABD anayasasında ifade hürriyeti ve toplantı yapma hakkı gibi İlk Düzenleme faaliyetlerinde "soğutma etkisine" sahiptir. Birinci Bölge Mahkemesi hakimi Katherine Forrest, davacılarla aynı görüşü paylaştı ve Adalet Bakanlığı'nın hemen temyiz başvurusunda bulunmasına yol açarak Hedges ile diğerlerine ses getirecek bir zafer kazandırdı. Temyiz mahkemesinin önümüzdeki aylarda konu hakkında karar vermesi bekleniyor.
Davacılardan biri de gazeteci ve organizatör Alexa O'Brien'dir. O, dava açılmasına, hükümet yetkililerinin kendisini terörist faaliyetlerle irtibatlandırma teşebbüslerini gösteren bir Wikileaks telgrafı bulması üzerine katıldı. O'Brien gibi eylemciler için yeni DoD mevzuat değişikliği korkutucudur, zira bu, "insanların bir diğeriyle ilişki kuramayacağı bir korku ortamı" oluşturur. Afran ve Freedman gibi bu da hareketi "teröre karşı savaş altında vatandaşların aleyhine bir başka güç gaspı"olarak adlandırıyor.
O'Brien, "Bu, hukuk düzeninin komple ortadan kalkmasıdır" diyor. Bu kapsamlı güçlerin Kongre tarafından verilmeyip kanun değişikliğiyle geldiğini bilmek, eylemcilere daha da acı veriyor. O'Brien, "Kanuni yapılabilen bir şey iyi yönetime taban tabana zıttır" der.
Neyin sivil karışıklık olarak nitelendirilebileceği hususunda Afran, "60'lardaki tüm Vietnam protestoları bu tarife uyuyor. Kent State olayını müşahede ettik. Bu, Kent State'i meşrulaştırır" diye belirtiyor.
Ama DoD mevzuat değişikliği üzerine odaklanmak, ülke çapında polis departmanlarında meydana gelen askerileşmedeki tırmanışı muğlaklaştırır. NDAA davası öncesinde de gazeteci Chris Hedges, "Militarize olmuş polis birimlerinin geniş şekilde kullanımı 1878'deki Posse Comitatus Kanunu'nu etkili bir şekilde hükümsüz kılar" diyerek iç kolluk kuvvetlerini eleştiriyordu. Bu fiili hükümsüz kılış, DoD'da kayıp değildir.
DoD yetkilisi "Çoğu büyük polis departmanları gibi, siz onların polis olduğunu bilmezseniz onları asker zannedersiniz" diyerek Boston bombalı saldırı şüphelilerinin takibine de işaret etti. Bu yetkiliye göre, kasten "ordunun karışması gerekmesin diye büyük teknoloji transferi vardı." Ayrıca o, ATF yetkililerinin askeri teçhizatı hor kullandığı Waco'daki kuşatmada olduğu gibi, ordunun son olaylardan ders aldığını söyledi. O, "Biz teknolojiyi transfer ettik. Dolayısıyla ödünç vermemiz gerekmiyor" diye ifade etti.
Ama eğer askeri eğitim ve teknoloji transferi bu kadar kapsamlıysa, yüzlerce senelik kanunların askıya alınmasını gerektirecek ve askere tam yetki verecek kadar yaygın bir karışıklığın nasıl olacağı hayali ürkütüyor. DoD yetkilisi de bunu tahayyül edemediğini ifade ediyor ve "Ama ben bir Hollywood senaristi değilim" diye de ilave ediyor.
Afran bu mantığı paylaşmıyor. Ona göre ayrım çok basit.
O, "Polisin sivil kontrol altında faaliyet gösterdiğini hatırlayın" der. "Onlar sivil bir şekilde düşünmeye alışmışlardır. Onların taarruz silahlarına sahip olmaları bir şeyi değiştirmez. Onları güçten alıkoyabilirsiniz. Orduyu ise güçten alıkoyamazsınız."
Afran ve O'Brien gibilerinden gelen protestolara rağmen, tarihimizde ilk kez ordu kendisine sivil karışıklıkları bastırma yetkisi verdi. Şimdi bu kanunu değiştirmek Kongre ya da adli müdahaleyi gerektiriyor.
Freedman, "İşte gazetecilik burada devreye giriyor" diyor. "Yönetimi rahatsız edeceği ümidiyle yetkisiz bir güç gaspına dikkat çekmek."
Afran, halen mahkeme önünde olan mevcut NDAA şikayetini, bu mevzuat değişikliğini de ihtiva edecek şekilde düzeltmeyi düşünüyor.
Boston bombalı saldırı takibi sırasında şahit olduğumuz üzere ordu ve polis arasında ayrım yapmak zaten zordur. Bu, gelecekte imkansız hale gelebilir, çünkü aralarında hiç fark kalmayabilir.
Kaynak: Long Island Press
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas