2007: CHP için 'kaçan fırsatlar yılı'


Eskiler, "Kabahat samur kürk olmuş, kimse üzerine almamış" demişler ve doğru söylemişler. CHP Merkez Yürütme Kurulunun son seçimle ilgili değerlendirmesi bu gerçeği bir kez daha pekiştirmiş oldu. Değerlendirme raporunda neredeyse herkes ve her kesim suçlanıyor da CHP yönetiminin cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan süreçte izlediği yanlış politikalara hiç temas edilmiyor.

CHP yönetiminin sandık sonucuyla ilgili değerlendirmesinin özeti şu: İktidar, Batılı ülkelerin, imamlar ve tarikatların desteğini sağlamış, seçmene rüşvet dağıtmayı da ihmal etmemiş... 2. Cumhuriyetçiler seçmenin beynini yıkamış…

1950'lerde tadılan seçim yenilgileri sonrasında da benzer bahanelerin ardına sığınıyordu CHP. Sizin anlayacağınız, kabahat bir kez daha askıda…

Yakın çevreler CHP yönetiminin istifasını talep ediyor ya, rapor incelendiğinde talep sahiplerine hak vermek kaçınılmaz oluyor: Bu kadar farklı çıkarların desteğini arkasına alarak seçimi kazanmış olan iktidar partisi karşısında, CHP, meğer daha en baştan havlu atmış...

Seçimlerde zorlanan iktidar partileridir; bizim tarihimizde iktidar partisinin ikinci kez kazandığı seçim var, ancak ikinci seçimde oyunu artırmayı son 50 yılda yalnızca Ak Parti başarmış görünüyor. Her başarı bir başarısızlığın mukabilidir; Ak Parti de başarısını rakibi CHP'ye borçlu. CHP Merkez Yürütme Kurulunun hazırladığı rapor, tek taraflı bir gözle yazılmış "Ak Parti seçimde neden başarılı oldu?" sorusunun cevabıdır; esas üzerinde durulması ve cevabı aranması gereken soru ise, "CHP neden başarısız oldu?" sorusudur.

Seçimden önceki son üç ay içerisinde CHP hep yanlış tercihlerde bulundu. Seçim tarihini kasımdan önceye aldırmak için özel çaba gösterdiği biliniyor CHP'nin; oysa zamanında yapılacak bir seçimde CHP daha başarılı olabilirdi. Seçim tarihini erkene aldırmak için cumhurbaşkanlığı seçimini bahane olarak kullandı CHP ve kendisinin doğal taraftarlarını bu amaca hizmet için düzenlenen mitinglerle erkenden sokağa döktü; bu da CHP'li kitleyi rehavete, yaptıklarını beğenmeyen kitleleri ise tepkiye sevk etti. Erken mobilize olanlar erkenden arenayı terk ettiler...

Her siyasi parti her olayda kendisinin ve destekçilerinin çıkarlarını düşünür; CHP ise siyaset dışı çevreleri ve aslında çıkar-çatışması içinde bulunduğunu görmesi gereken kişileri dinledi. Süleyman Demirel ile CHP'nin herhangi bir ortak çıkarı bulunabilir mi? Oysa cumhurbaşkanlığı sürecinin başından itibaren Güniz Sokak eksenli bir çizgi izledi Deniz Baykal; kendi tarihinden simge isimleri (mesela İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ı) listelerde seçilmeyecek yerlere koyarken, Demirel'in tavsiye ettiklerine özel yerler açtırdı. 27 Nisan 'e-muhtırası' ile CHP arasında özdeşlik kurulmasına yol açacak, Anayasa Mahkemesi'nden çıkan 367 kararını zorlayacak tavırları ise tüy dikti.

CHP'li medyanın ve CHP'li yazarların gücünü fazla büyüttü, onların halkta itibar karşılığı olmadığını görmedi, göremedi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP açısından doğru olan politik çizgi, Ak Parti'nin iki etkili isminden birinin Çankaya Köşkü'ne çıkmasıydı. Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül'den birinin cumhurbaşkanı olmasıyla açılacak süreçte kazanan CHP olacaktı. Bütün göstergeler ve kamuoyu araştırmaları, Ak Parti'nin oylarındaki artış ve CHP'deki düşüş ile cumhurbaşkanlığı süreci arasında birebir ilişki kuruyor. Ak Parti seçim başarısını bu yüzden de büyük çapta CHP'ye borçlu.

Doğru bir politik çizgi izlese ve demokratik ilkelerden sapmasaydı iki partili sistem Türkiye'de de pekişmiş olacak ve gelecek seçim için CHP iktidarının önü açılmış olacaktı. Dış destekçilerin, içerideki işbirlikçilerin, pir-i fani akıl hocalarının peşine takılarak, önündeki son başbakanlık şansını da kaçırmış oldu Deniz Baykal…

TBMM kampusu içerisindeki askerî garnizonun önünden geçerken, nizamiye kapısında yazılı "Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz" vecizesini her gördüklerinde, Deniz Baykal ile CHP Merkez Yürütme Kurulu üyeleri, 2007'in kendileri için bir kaçan fırsatlar yılı olduğunu mutlaka hatırlamalılar...

Kaynak: Yeni Şafak