12 Eylül'le hesaplaşamayan Türkiye

Atina'da bundan yıllar önce Türkiye Büyükelçiliği'ni ziyaret etmiştik. Kapıdan içeri girdiğimizde 12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren'in şeref masasında imzalı bir fotoğrafı dikkatimi çekmişti. Evren, bir fotoğrafını büyükelçiye imzalayıp vermişti. O büyükelçi daha sonra Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı oldu. Şimdi de yüksek düzey bir diplomat olarak görevini sürdürüyor.

O yıllarda Yunanistan'da cuntanın iki liderinden birisi cezaevinde 20 yıla yakın hapiste kalmış ve orada ölmüştü. Cenazesine katılan Yeni Demokrasi Partisi'nin bir milletvekili bu nedenle partisinden ihraç edilmişti. İkinci lider ise o tarihte hâlâ cezaevindeydi.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki farkı anlatacak en güzel iki örneğin bu olduğuna inanırım ve yeri geldikçe bu örneği veririm. Bizdeki darbeci, hâlâ devletin en üst düzeyinde muteber bir isimdir. Onlardan hesap sorulamaması amacıyla darbe Anayasası'na konan madde bugüne kadar hiçbir iktidar tarafından değiştirilmemiş, değiştirilmek istenmemişti.

12 Eylül'ün üzerinden 28 yıl geçtiği halde bu darbeyle hesaplaşamamış durumdayız. Üstelik Türkiye 25 yıldır çok partili bir rejimle yönetiliyor. Darbe Anayasası dahil her türlü demokrasi dışı, demokrasi karşıtı yasayı değiştirebilecek çoğunluklar Meclis'te olduğu hale bu yapılmıyor, yapılamıyor.

***
12 Eylül'le hesaplaşmak aynı zamanda geçmişle yüzleşmek, darbecileri yargılayıp, onlardan hesap sorabilecek yeni bir döneme geçtiğimizi göstermek anlamına gelecek.

12 Eylül'le hesaplaşamayan Türkiye, 6-7 Eylül felaketiyle de doğru dürüst yüzleşemez, gayrimüslim azınlıkların mallarına el konulup, sürgünlere gönderildiği Varlık Vergisi Kanunu'yla da... Diğer acı olaylarla da...

Her ülkenin kendine göre bir tarih algılaması vardır. Bu algılamayı her ülke kendi çocuklarını belli bir şekilde eğiterek oluşturur. Tarihinizi 'öteki'ne düşmanlık üzerine kurarsanız, zaten o şekilde eğitilen çocuklar da milliyetçiliğin, acımasızlığın esiri haline gelirler.

Reşat'la (Çalışlar) ilk okuldayken tarih çalışıyorduk. Bir gün bana döndü ve şöyle bir soru sordu: "Baba, bizim tarih kitaplarının hepsinde yapılan savaşlarda Türklerin haklı olduğu söyleniyor. Peki Türklerin haksız olduğu bir savaş yok mu?"

Diyebilirsiniz ki, her ulusun tarihi az çok böyle yazılır. Olabilir. Ancak, kendi tarihiyle yüzleşemeyen toplumlar sağlıklı olamazlar. Almanya'nın ünlü lideri Willy Brandt, İkinci Dünya Savaşı'ndaki ırkçı günahları için Polonya'ya gittiğinde soykırım anıtının önünde diz çökmüş Polonya halkından ve Yahudilerden özür dilemişti.

Bu bir yönüyle bakıldığında çok sembolik bir olay gibi görünebilir. Ancak,  Brandt'ın kendi ulusu adına diz çökerek özür dilemesi eminim ki, Almanların ruhunda tedavi edici etkiler yaratmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi üzerinde toplumun çok geniş kesimlerinde ortak bir kanaat oluşmuş durumda. Sağcılar da solcular da, ülkemizi derin acılara boğan, hâlâ olumsuz sonuçlarını yaşadığımız bu darbenin kötülüğü konusunda bir ortak tutum gösterebilirler.

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle hesaplaşma içine girmeliyiz. Bunun için yapılacak ilk iş, 1982 Anayasası'ndaki 'Cunta liderleri yargılanamaz' maddesini kaldırmaktır. Artık 90 yaşına gelmiş Kenan Evren'in hangi cezayı alıp almayacağı önemli değildir. Önemli olan ona dokunulmasıdır ve darbecilerden hesap sorulduğunun tarihe bir kayıt olarak düşülmesidir.

Çok sembolik gibi görünen böyle bir yargılama ciddi etkiler yapacaktır. Üstelik Türkiye bir yerden başlayarak tarihiyle yüzleşme noktasında bir adım atmış olacaktır.

Böyle bir adım bugün mümkündür. 28 yıl sonra da olsa önemli sonuçlar yaratabilir...

Kaynak: Radikal